اَلْخَالِفَةُ [el-ḣâlifet] Kesîrü’l-hilâf adama denir; hâ΄ mübâlaga içindir; yukâlu: رَجُلٌ خَالِفَةٌ أَيْ كَثِيرُ الْخِلاَفِ Ve nâs maʹnâsına müstaʹmeldir; ve minhu tekûlu: مَا أَدْرِي أَيُّ خَالِفَةٍ هُوَ وَيُقَالُ أَيُّ الْخَوَالِفِ هُوَ عَلَى صِيغَةِ الْجَمْعِ وَأَيُّ خَافِيَةٍ هُوَ أَيْ أَيُّ النَّاسِ Bunda خَالِفَةٌ [ḣâlifet] lafzı munsarıf ve gayr-i munsarıf olur. İnsirâfı نَاسٌ [nâs] irâdesine mebnî ve ʹadem-i insirâfı te΄nîs ve ʹalemiyyet ʹilletlerine mebnîdir. Ve خَافِيَةٌ [ḣâfiyet] cinn tâ΄ifesine denmekle tenekkürü cihetiyle nâstan kinâye olur. Ve
خَالِفَةٌ [ḣâlifet] ve
خَالِفٌ [ḣâlif] Rüşd ve necâbeti olmayıp ehl ve müteʹallakâtına bî-hayr u menfaʹat olan kimseye denir; yukâlu: هُوَ خَالِفَةُ أَهْلِ بَيْتِهِ وَخَالِفُهُمْ أَيْ غَيْرُ نَجِيبٍ لاَ خَيْرَ فِيهِ Cemʹi خَوَالِفُ [ḣavâlif] gelir. Ve
خَوَالِفُ [ḣavâlif] Nisvâna ıtlâk olunur; her birine خَالِفَةٌ [ḣâlifet] denir, hânede tahallüf eylemek şânlarından olduğu için; ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿رَضُوا بِأَنْ يَكُونُوا مَعَ الْخَوَالِفِ﴾ أَيْ مَعَ النِّسَاءِ Ve
خَوَالِفُ [ḣavâlif] Şol arâzîye denir ki nebâtı sâ΄ir arzların inbâtlarından sonra inbât eder ola. Ve
خَالِفَةٌ [ḣâlifet] Ahmak ve sebük-magz adama denir. Ve bir ümmet ve cemâʹat geçtikten sonra geri kalan ümmet ve cemâʹate denir ki evvelkiden bedellerdir; yukâlu: أَمَةٌ خَالِفَةٌ أَيْ بَاقِيَةٌ بَعْدَ الْأُمَّةِ السَّالِفَةِ Ve çadır ve alaçuk direklerinden en ensede olan direğe denir.
اَلْخَوَالِفُ [el-ḣavâlif] (ḣâ’nın fethi ve lâm’ın kesriyle) Cemʹ, ʹamûdlar maʹnâsına. Ve
خَوَالِفُ [ḣavâlif] Nisâ tâ΄ifesinden dahi ʹibâret olur. Kâlallâhu taʹâlâ: ﴿رَضُوا بِأَنْ يَكُونُوا مَعَ الْخَوَالِفِ﴾ (التوبة، 87، 97) أَيْ مَعَ النِّسَاءِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı