el-ḣabiret ~ اَلْخَبِرَةُ

Kamus-ı Muhit - الخبرة maddesi

اَلْخَبِرَةُ [el-ḣabiret] (فَرِحَةٌ [feriḩat] vezninde) Bu dahi سِدْرٌ [sidr] ağacının menbiti olan ovaya denir.

اَلْخُبْرَةُ [el-ḣubret] (ḣâ’nın zammıyla) Bu dahi etini bölüşmek için birkaç adamların beynlerinde müştereken iştirâ ve zebh olunan koyuna denir. Ve kap içre irice bir küme tiride denir; yukâlu: فِي الْجَفْنَةِ خُبْرَةٌأَيْ ثَرِيدَةٌ ضَخْمَةٌ Ve şol hisseye denir ki hîn-i kısmette ahz olunur, et ve balık ve sâ΄ir nesne olsun. Ve ehl ve ʹayâl için iştirâ olunan şey΄e denir, ekmek ve taʹâm ve et gibi. Ve takdîm olunan şey΄e denir. Ve misâfir kısmının sofra içre yola götürdüğü taʹâma denir. Ve şol çanağa ve kavataya denir ki içinde dört yâhûd beş beyninde et ve ekmek ola.

اَلْخِبْرُ [el-ḣibr] ve

اَلْخِبْرَةُ [el-ḣibret] (ḩâ’ların kesri ve zammıyla) ve

اَلْمَخْبَرَةُ [el-maḣberet] (mîm’in ve bâ’nın fethiyle) ve

اَلْمَخْبُرَةُ [el-maḣburet] (mîm’in fethi ve râ’nın zammıyla) Bir nesneyi künh ve hakîkati üzere bilmek maʹnâsınadır; yukâlu: خَبِرَ الرَّجُلُ بِالشَّيْءِ وَخَبِرَهُ وَخَبَرَهُ خِبْرًا وَخِبْرَةً وَمَخْبَرَةً وَمَخْبُرَةً مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ وَالْأَوَّلِ إِذَا عَلِمَهُ يَعْنِي بِكُنْهِهِ وَحَقِيقَتِهِ Ve bunlar ism olarak istiʹmâl olunur ve minhu tekûlu: لِي بِهِ خِبْرٌ وَخِبْرَةٌ وَمَخْبَرَةٌ وَمَخْبُرَةٌ أَيْ عِلْمٌ Ve tekûlu: لَأَخْبَرُنَّ خُبْرَكَ بِضَمِّ الْخَاءِ أَيْ لَأَعْلَمَنَّ عِلْمَكَ Ve

خُبْرٌ [ḣubr] (ḣâ’nın zammıyla) ve

خِبْرَةٌ [ḣibret] (ḣâ’nın kesriyle) Bir şey΄i gereği gibi bilmek için yoklayıp sınamak maʹnâsınadır; yukâlu: خَبَرَهُ خُبْرًا وَخِبْرَةً مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا بَلاَهُ Ve minhu kavlu Ebi’d-Derdâ΄ radıyallâhu ʹanhu: “وَجَدْتُ النَّاسَ اُخْبُرْ تَقْلَهْ” أَيْ وَجَدْتُهُمْ مَقُولاً فِيهِمْ هَذَا أَيْ مَا مِنْ أَحَدٍ إِلاَّ وَهُوَ مَسْخُوطُ الْفِعْلِ عِنْدَ الْخِبْرَةِ Gerçi mü΄ellif kelâm-ı mezbûrun kâ΄ilin sükût edip lâkin kütüb-i ehâdîste Ebu’d-Derdâ΄ hazretlerine maʹzüvv olmakla işâret olundu. Bunda أُخْبُرْ kelimesi emr-i hâzırdır, sûret-i emrde haberdir ve تَقْلَهُ kelimesi قَلْيٌ [ḵaly] lafzından müstakbeldir, meczûmdur. قَلْيٌ [ḵaly] bugz maʹnâsınadır ve hâ΄ sektiyyedir, إِذَا خَبَرْتَهُمْ قَلَيْتَهُمْ sebkindedir. Nâsın pek bevâtın-ı ahvâline imʹân eyleme ki zîrâ hakâyık-ı efʹâl ve dekâyık-ı atvârlarına muttaliʹ olduğunda ekserî zâhirlerine küllî muhâlefet olmakla elbette onlara bugz ve ʹadâvete mecbûr olacağın derkârdır, husûsan fî zemâninâ selâm verecek adam bulamazsın. Kendi nefsimiz dahi o makûledendir, ʹasamenallâhu taʹâlâ ve tahherenâ min ednâsi’s-sumʹati ve’n-nifâki ve’r-riyâ΄i. Ve

خُبْرٌ [ḣubr] ve

خِبْرَةٌ [ḣibret] Taʹâmı yağlı yapmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَبَرَ الطَّعَامَ خُبْرًا وَخِبْرَةً إِذَا دَسَّمَهُ

Vankulu Lugatı - الخبرة maddesi

اَلْخُبْرَةُ [el-ḣubret] (ḣâ’nın zammı ve bâ’nın sükûnuyla) Hisse ki hîn-i kısmette ahz olunur, gerek luḩûmda olsun ve gerek gayrıda olsun. Kâle Ebû ʹUbeyd: yukâlu: تَخَبَّرُوا خُبْرَةً إِذَا اشْتَرَوْا شَاةً فَذَبَحُوهَا وَاقْتَسَمُوا لَحْمَهَا

اَلْخِبْرَةُ [el-ḣibret] (ḣâ’nın kesri ve bâ’nın sükûnuyla) Tecribe etmek, ʹalâ-mâ merre ânifen.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı