el-ḣurraḵ ~ اَلْخُرَّقُ

Kamus-ı Muhit - الخرق maddesi

اَلْخُرَّقُ [el-ḣurraḵ] (رُكَّعٌ [rukkaʹ] vezninde) Bir cins kuş adıdır, ʹalâ-kavlin serçe cinsindendir. Cemʹi خَرَارِقُ [ḣarâriḵ] gelir.

اَلْخَرُقُ [el-ḣaruḵ] (نَدُسٌ [nedus] vezninde) Bu dahi sıfattır, hemec ve çolpa ve perîşân-kâr adama denir.

اَلْخُرْقُ [el-ḣurḵ] (ḣâ’nın zammıyla) Gılzat ve huşûnet maʹnâsınadır ki rıfk ve mülâyemet mukâbilidir, خَرَقٌ [ḣaraḵ] gibi ki fethateynledir; yukâlu: فِيهِ خُرْقٌ وَخَرَقٌ أَيْ خِلاَفُ رِفْقٍ Ve bir işi güzel beceremeyip fenâ΄ ve nâ-dürüst eder olmağa denir. Ve hemecliğe ve çolpalığa ve humk ve belâhate denir; خُرْقَةٌ [ḣurḵat] dahi denir hâ’yla; yukâlu: فِيهِ خُرْقٌ وَخُرْقَةٌ أَيْ حُمْقٌ Ve خُرْقٌ [ḣurḵ] أَخْرَقُ [aḣraḵ] ve خَرْقَاءُ [ḣarḵâ΄] kelimelerinden cemʹ olur.

اَلْخَرِقُ [el-ḣariḵ] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Küle denir, رَمَادٌ [remâd] maʹnâsına; âteş yakanlar gidip kendisi yerinde sâbit olduğu için ıtlâk olunmuştur. Ve

خَرِقٌ [ḣariḵ] Ayakları zaʹîf ve gevşek olan âhû-beççeye denir. Ve şol âhû ve kuş makûlesine denir ki etrâfında sayyâdlar olmakla havfından harekete mecâli olmayıp taş yatar kala; mü΄ennesi خَرِقَةٌ [ḣariḵat]tır. Ve elinden iş gelmeyen hemec ve mezgeldek adama denir; yukâlu: رَجُلٌ خَرِقٌ أَيْ لاَ يُحْسِنُ الصَّنْعَةَ

اَلْخِرْقُ [el-ḣirḵ] (ḣâ’nın kesriyle) Sehî ve civân-merd, ʹalâ-kavlin sehî ve civân-merd olarak zarîf olan adama denir. Ve hûb ve dil-ber ve hoş-manzar nâzük ve kerîmü’l-halîka civâna denir; yukâlu: هُوَ خِرْقٌ أَيْ سَخِيٌّ أَوْ ظَرِيفٌ فِي سَخَاوَةٍ وَكَذَا فَتًى حَسَنٌ كَرِيمُ الْخَلِيقَةِ Cemʹi أَخْرَاقٌ [aḣrâḵ]tır ve خُرَاقٌ [ḣurâḵ] gelir ve خُرُوقٌ [ḣurûḵ] gelir ḣâ’ların zammıyla.

اَلْخَرَقُ [el-ḣaraḵ] (fethateynle) خُرُوقٌ [ḣurûḵ] maʹnâsınadır; yukâlu: خَرِقَ فِي الْبَيْتِ خَرَقًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا أَقَامَ فَلَمْ بَيْرَحْ Ve havf ve hayâ gibi ʹârızadan nâşî medhûş ve hayrân olmak maʹnâsınadır, ʹalâ-kavlin gözleri belertip cemâd gibi mebhût ve dem-beste kalmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَرِقَ الرَّجُلُ إِذَا دَهِشَ مِنْ خَوْفٍ أَوْ حَيَاءٍ أَوْ بُهِتَ فَاتِحًا عَيْنَيْهِ يَنْظُرُ Ve sayyâdlar etrâfı çevirmekle âhû ve kuş makûlesi kendi yatağında korkusundan kımıldanmayıp yere yapışıp cism-i bî-cân gibi taş yatar olmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَرِقَ الْغَزَالُ إِذَا فَرَقَ فَعَجَزَ عَنِ النُّهُوضِ وَكَذَا الطَّائِرُ فَلَمْ يَقْدِرْ عَلَى الطَّيَرَانِ Ve

خَرَقُ [Ḣaraḵ] Merv kazâsında bir karye adıdır, Ḣare muʹarrebidir; muhaddisînden Muḩammed b. Aḩmed b. Ebî Bişr el-Mutekellim ve Muḩammed b. Mûsâ ve Muḩammed b. ʹUbeydullâh el-Ḣaraḵiyyûn oradandır. Ve

خَرَقٌ [ḣaraḵ] Gılzat ve huşûnet maʹnâsınadır ki rıfk ve sühûlet mukâbilidir, خُرْقٌ [ḣurḵ] gibi ki zammıyladır, ke-mâ se-yuzkeru. Ve masdar olur, أَخْرَقُ [aḣraḵ] olmak maʹnâsına; yukâlu: خَرِقَ الرَّجُلُ إِذَا كَانَ أَخْرَقَ Ke-mâ se-yuzkeru.

اَلْخَرْقُ [el-ḣarḵ] (حَرْقٌ [ḩarḵ] vezninde) Bir nesneyi yarıp yırtmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَرَقَ الشَّيْءَ خَرْقًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا جَابَهُ وَمَزَّقَهُ Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre خَرْقٌ [ḣarḵ] bir nesneyi fikr ve reviyyetsiz fesâd tarîki üzere katʹ eylemek maʹnâsına mevzûʹdur; maʹânî-i sâ΄ire ondan münşaʹibdir. Ve

خَرْقٌ [ḣarḵ] Yalan söylemek maʹnâsına müstaʹmeldir, gûyâ ki sıdkı hark eder; yukâlu: خَرَقَ الرَّجُلُ إِذَا كَذَبَ Ve katʹ-ı mesâfe eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir, gûyâ ki beyâbânı delip öte geçmiş olur; yukâlu: خَرَقَ الْمَفَازَةَ إِذَا قَطَعَهَا Ve yarmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَرَقَ الثَّوْبَ إِذَا شَقَّهُ Ve yeniden yalan düzmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: خَرَقَ الْكَذِبَ إِذَا صَنَعَهُ Ve

خَرْقٌ [ḣarḵ] Otsuz susuz kır yere denir; tekûlu: وَقَعْنَا خَرْقًا أَيْ أَرْضًا قَفْرًا Ve şol geniş sahrâya ıtlâk olunur ki onda riyâh مُتَخَرَّقٌ [muteḣarraḵ] yaʹnî perâkende olur. Cemʹi خُرُوقٌ [ḣurûḵ] gelir. Ve

خَرْقٌ [ḣarḵ] قُسْطٌ [ḵusṯ] dedikleri nebâta şebîh bir nebât adıdır. Ve Neysâbûr’da bir mevziʹ adıdır. Şârihin beyânına göre خَرْقٌ [ḣarḵ] ism olarak dahi istiʹmâl olunur ki yırtığa denir. Ve minhu’l-meselu: “إِتَّسَعَ الْخَرْقُ عَلَى الرَّاقِعِ” Lisânımızda dahi “delik büyük, yama küçük” meseli zebân-zededir.

Vankulu Lugatı - الخرق maddesi

اَلْخُرُقُ [el-ḣuruḵ] (zammeteynle) Cemʹi, düz yerler maʹnâsına.

اَلْخِرَقُ [el-ḣiraḵ] (ḣâ’nın kesri ve râ’nın fethiyle) Cemʹi, hırkalar maʹnâsına. Ve

خِرْقَةٌ [ḣirḵat] Turaya dahi derler ki destmâli bükerler onunla bir kimseyi vurmak için, دِرَّةٌ [dirret] maʹnâsına.

اَلْخِرْقُ [el-ḣirḵ] (ḣâ’nın kesri ve râ’nın sükûnuyla) Cömerd olup kerîmü’n-nefs olan kimse, sehî-i kerîm maʹnâsına; yukâlu: هُوَ يَتَخَرَّقُ فِي السَّخَاءِ أَيْ يَتَوَسَّعُ فِيهِ

اَلْخَرَقُ [el-ḣaraḵ] (fethateynle) Dehşettir, havften yâhûd hayâdan; yukâlu: خَرِقَ خَرَقًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ Ve

خَرَقٌ [ḣaraḵ]Rıfk üzere olmağa dahi derler; yukâlu: خَرِقَ يَخْرَقُ خَرَقًا مِنَ الْبَابِ الْمَذْكُورِ

اَلْخَرْقُ [el-ḣarḵ] (ḣâ’nın fethi ve râ’nın sükûnuyla) Bezi yırtmak.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı