es-sidd ~ اَلسِّدُّ

Kamus-ı Muhit - السد maddesi

اَلسِّدُّ [es-sidd] (sîn’in kesriyle) Râst ve dürüst söze denir; yukâlu: كَلاَمٌ سِدٌّ أَيْ صَحِيحٌ

اَلسَّدُّ [es-sedd] (sîn’in fethi ve dâl’ın teşdîdiyle) Bir şey΄in gediğini yapıp muhkem ve üstüvâr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: سَدَّ الثُّلْمَةَ سَدًّا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا أَصْلَحَهَا وَأَوْثَقَهَا Ve

سَدٌّ [sedd] Dağa ıtlâk olunur, maʹnâ-yı âtîden me΄hûzdur ki tesmiye bi’l-masdardır. Ve iki nesne aralığında hâciz ve hâ΄il olan şey΄e ıtlâk olunur; bu maʹnâda sîn’in zammıyla da câ΄izdir, ʹalâ-kavlin zammıla hılkî olana ve fethle insân ʹameliyle olana ıtlâk olunur. Şârih der ki Kur’ân-ı kerîm’de ﴿بَيْنَ السَّدَّيْنِ﴾ ve “السُّدَّيْنِ” ve ﴿مِنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا﴾ Ve “سُدًّا” kırâ΄atleri bu cihettendir. Ve

سَدٌّ [sedd] ʹAyb ve nakîsa ıtlâk olunur, maʹyûbu tekellümden menʹ eylediği için. Cemʹi أَسِدَّةٌ [esiddet] gelir. Kıyâs olan سُدُودٌ [sudûd] olmak iken gayr-i kıyâs üzere gelmiştir; yukâlu: هُوَ بَرِيءٌ مِنَ الْأَسِدَّةِ أَيِ الْعُيُوبِ وَمَا بِهِ سَدٌّ أَيْ عَيْبٌ يَسُدُّ فَاهُ فَلاَ يَتَكَلَّمُ Lâkin Esâs’ta bu سَدَادٌ [sedâd] ʹunvânıyla mersûmdur. Bu maʹnâdandır ki لاَ تَجْعَلَنِّ بِجَنْبِكَ الْأَسِدَّةَ derler. لاَ تُضَيِّقَنَّ صَدْرَكَ فَتَسْكُتَ عَنِ الْجَوَابِ كَمَنْ بِهِ عَيْبٌ مِنْ صَمَمٍ أَوْ بَكَمٍ maʹnâsına, yaʹnî “Sağırlık ve dilsizlik nakîsası olanlar gibi cevâbdan teng-dil olup sükût eyleme” demektir. Ve

سَدٌّ [sedd] Kor kor çubuktan örülmüş selle taʹbîr olunan zarfa denir.

اَلسُّدُّ [es-sudd] (sîn’in zammıyla) Havâ yüzünü tutan siyâh buluta ıtlâk olunur. Cemʹi سُدُودٌ [sudûd] gelir. Ve şol dereye ıtlâk olunur ki onda iri taşlar ve kayalar olmakla yağmur suları onda bir müddet irkilip kalır ola. Cemʹi سِدَدَةٌ [sidedet] gelir sîn’in kesriyle. Ve

سُدٌّ [sudd] Gölgeye ıtlâk olunur, şuʹâʹı sedd eylediği için. Ve

سُدٌّ [sudd] Kabîle-i Ġaṯafân yurdunda vâkiʹ bir küçük dağda bir su adıdır. Ve Yemen ülkesinde bir hısn ismidir. Ve

سُدٌّ [sudd] Dereye denir. Ve

سُدٌّ [sudd] أَسَدٌ [esed] lafzından cemʹ olur. Ve bend edici nesnelere denir ve minhu yukâlu: جَرَادٌ سُدٌّ أَيْ كَثِيرٌ سَدَّ الْأُفُقَ

Vankulu Lugatı - السد maddesi

اَلسَّدُّ [es-sedd] (sîn’in fethiyle) Islâh etmek; yukâlu: سَدَدْتُ الثُّلْمَةَ وَنَحْوَهَا أَسُدُّهَا سَدًّا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا أَصْلَحْتَهَا وَأَوْثَقْتَهَا Ve ثُلْمَةٌ [šamp;ulmet] šamp;â-i müsellesenin zammıyla gedik maʹnâsınadır. Ve

سَدٌّ [sedd] ʹAyb maʹnâsına da gelir, عَمَي [ʹamâ] gibi ve صَمَمٌ [ṡamem] ve بَكَمٌ [bekem] gibi yaʹnî körlük ve sağırlık ve dilsizlik gibi.

اَلسُّدُّ [es-sudd] (sîn’in zammıyla) Dağ. Ve her mâniʹ olan nesne, hâciz maʹnâsına.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı