es-sudl ~ اَلسُّدْلُ

Kamus-ı Muhit - السدل maddesi

اَلسُّدْلُ [es-sudl] (sîn’in zammıyla ve kesriyle) Perdeye denir ki asılır; cemʹi أَسْدَالٌ [esdâl] gelir ve سُدُولٌ [sudûl] gelir ve أَسْدُلٌ [esdul] gelir, أَفْلُسٌ [eflus] vezninde.

اَلسَّدَلُ [es-sedel] (fethateynle) Meyl maʹnâsınadır; yukâlu: فِيهِ سَدَلٌ إِلَى جَانِبٍ أَيْ مَيْلٌ

اَلسِّدْلُ [es-sidl] (sîn’in kesriyle) Şol inci dizisine denir ki nisvân kılâde edip gerdanlarından sîneye doğru salındırırlar; yukâlu: جَاءَتْ وَعَلَيْهَا سِدْلٌ أَيْ سِمْطٌ مِنَ الدُّرِّ يَطُولُ إِلَى الصَّدْرِ

اَلسَّدْلُ [es-sedl] (عَدْلٌ [ʹadl] vezninde) Bir nesneyi aşağı salıverip sarkıtmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَدَلَ الشَّعْرَ سَدْلًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالْأَوَّلِ إِذَا أَرْخَاهُ وَأَرْسَلَهُ Mütercim der ki işbu سَدْلُ الثَّوْبِ mâddesi mesâ΄il-i fıkhiyyedendir, niteki Muġrib’de سَدَلَ الثَّوْبَ إِذَا أَرْسَلَهُ مِنْ غَيْرِ أَنْ يَضُمَّ جَانِبَيْهِ وَقِيلَ هُوَ أَنْ يُلْقِيَهُ عَلَى رَأْسِهِ وَيُرْخِيَهُ عَلَى مَنْكِبَيْهِ وَأَسْدَلَ خَطَأٌ ʹibâretiyle mersûm olmakla bu maʹnâlarda سَدْلٌ [sedl]-i ʹörfî olmuş olur. Ve إِسْدَالٌ [isdâl] hatâ olmadığı mü΄ellifin resminden zâhirdir. Ve

سَدْلٌ [sedl] Bez makûlesini yırtmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَدَلَ ثَوْبَهُ سَدْلًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا شَقَّهُ Ve seyr ü seyâhat eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: سَدَلَ فِي الْبِلَادِ إِذَا ذَهَبَ

Vankulu Lugatı - السدل maddesi

اَلسَّدَلُ [es-sedel] (fethateynle) Mihaffe üzerine örtülen nesne ki uçları aşağı sarkıtılmış ola.

اَلسِّدْلُ [es-sidl] (sîn’in kesri ve dâl’ın sükûnuyla) İpliğe dizilmiş cevher.

اَلسَّدْلُ [es-sedl] (sîn’in fethi ve dâl’ın sükûnuyla) Libâsı aşağı salıvermek; yukâlu: سَدَلَ ثَوْبَهُ يَسْدُلُهُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا أَرْخَاهُ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı