اَلسُّدَى [es-sudâ] (sîn’in zammı ve elifin kasrıyla) İhmâl olunan nesne; yukâlu: إِبِلٌ سُدًى أَيْ مُهْمَلَةٌ Ve baʹzılar feth-i sîn’i dahi câ΄iz görmüşlerdir.
اَلسَّدَى [es-sedâ] (sîn’in fethi ve elifin kasrıyla) Şol nemdir ki gece vaktinde nebâtâta vâkiʹ olur ki bu hayât-ı zerʹdir demişlerdir. Ve
سَدَى [sedâ] Yerin nemi ziyâde olmağa dahi derler; yukâlu: سَدِيَتِ الْأَرْضُ إِذَا كَثُرَ نَدَاهَا مِنَ السَّمَاءِ كَانَ أَوْ مِنَ الْأَرْضِ Ve
سَدًى [sedâ] Bezin arışına dahi derler ki لُحْمَةٌ [luḩmet]in mukâbilidir. Ve
سَدًى [sedâ] Hurmâ salkımı müsterhî olmağa dahi derler; yukâlu: سَدِيَ الْبُسْرُ إِذَا اسْتَرْخَتْ تَفَارِيقُهُ Ve تَفَارِيقُ [tefârîḵ] bölükler demektir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı