اَلشَّكَمُ [eş-şekem] (fethateynle) Acıkmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَكِمَ الرَّجُلُ شَكَمًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا جَاعَ
اَلشَّكِمُ [eş-şekim] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Arslana ıtlâk olunur.
اَلشُّكْمُ [eş-şukm] (şîn’in zammıyla) ve
اَلشُّكْمَى [eş-şukmâ] (بُهْمَى [buhmâ] vezninde) İsmlerdir, ʹivaz ve cezâ΄ maʹnâsınadır. Ve vergiye denir, عَطَاءٌ [ʹaṯâ΄] maʹnâsına. Şârih der ki bu mâdde ʹivaz ve mücâzât olarak iʹtâ eylemeye mevzûʹdur ve baʹzen ıtlâk ve takyîd ʹalâkasıyla hemân iʹtâ maʹnâsına da istiʹmâl olunur, niteki mü΄ellifin ʹibâresi ona telmîhtir. İntehâ.
اَلشَّكْمُ [eş-şekm] (şîn’in fethiyle) Bir adama bir nesne mukâbilinde ʹivaz ve cezâ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: شَكَمَهُ شَكْمًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا جَزَاهُ Ve
شَكْمٌ [şekm] Ve
شَكِيمٌ [şekîm] Isırmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَكَمَهُ شَكْمًا وَشَكِيمًا إِذَا عَضَّهُ Ve
شَكْمٌ [şekm] Rüşvet vermek maʹnâsına müstaʹmeldir, gûyâ ki شَكِيمَةٌ [şekîmet] ile ağzını bend eder; yukâlu: شَكَمَ الْوَالِيَ إِذَا رَشَاهُ
اَلشُّكْمُ [eş-şukm] (şîn’in zammı vekâf’ın sükûnuyla) ʹIvaz, cezâ maʹnâsına. Ammâ kaçan ʹatâ ibtidâen olsa yaʹnî bilâ-ʹıvaz olsa ona شُكْدٌ [şukd] derler, şîn’in zammı vekâf’ın sükûnuyla ve âhirinde dâl ile; tekûlu minhu: شَكَمْتُهُ إِذَا جَزَيْتَهُ Ve fi’l-hadîsi: “أَنَّهُ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ احْتَجَمَ ثُمَّ قَالَ اشْكُمُوهُ” أَيْ أَعْطُوهُ أَجْرَهُ
اَلشَّكْمُ [eş-şekm] (şîn’in fethi vekâf’ın sükûnuyla) Rüşvet vermek; tekûlu: شَكَمْتُ الْوَالِيَ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا رَشَوْتَهُ كَأَنَّكَ شَدَدْتَ فَمَهُ بِالشَّكِيمَةِ Ve
شَكْمٌ [şekm] Isırmağa dahi derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı