el-ʹutur ~ اَلْعُتُرُ

Kamus-ı Muhit - العتر maddesi

اَلْعُتُرُ [el-ʹutur] (zammeteynle) عَاتِرٌ [ʹâtir]in ve عَتُورٌ [ʹatûr]un cemʹidir ki kıvâma gelmiş âlete denir.

اَلْعَتَرُ [el-ʹater] (fethateynle) Şiddet ve kuvvet maʹnâsınadır; yukâlu: فِيهِ عَتَرٌ أَيْ شِدَّةٌ وَقُوَّةٌ Ve

عَتَرٌ [ʹAter] Esmâdandır: ʹAter b. ʹÂmir, Ebû Mûsâ el-Eşʹarî radıyallâhu ʹanhu cenâblarının ceddi ismidir.

اَلْعَتْرُ [el-ʹatr] (ʹayn’ın fethi ve tâ-yı fevkiyyenin sükûnuyla) ve

اَلْعَتَرَانُ [el-ʹaterân] (fetehâtla) Mızrak ve sâ΄ir nesne katılanıp saht ve şedîd olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَتَرَ الرُّمْحُ وَغَيْرُهُ عَتْرًا وَعَتَرَانًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا اشْتَدَّ Ve mızrak elde titremek maʹnâsınadır; yukâlu: عَتَرَ الرُّمْحُ إِذَا اضْطَرَبَ وَاهْتَزَّ Ve

عَتْرٌ [ʹatr] ve

عُتُورٌ [ʹutûr] قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Âlet-i tenâsül kıvâma gelmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَتَرَ الذَّكَرُ عَتْرًا وَعُتُورًا إِذَا أَنْعَظَ Ve

عَتْرٌ [ʹatr] Boğazlamak maʹnâsınadır; yukâlu: عَتَرَ الشَّاةَ إِذَا ذَبَحَهَا Ve

عَتْرٌ [ʹatr] Âlet-i tenâsüle denir; ʹayn’ın kesriyle de câ΄izdir.

اَلْعِتْرُ [el-ʹitr] (ʹayn’ın kesriyle) Asl ve bünyâd maʹnâsınadır; yukâlu: هُوَ كَرِيمُ الْعِتْرِ أَيِ الْأَصْلِ Ve bir nevʹ nebât, ʹalâ-kavlin bir gûne hurde şecer ismidir. Bunu baʹzılar عَرْفَجٌ [ʹarfec] ile ve baʹzılar çiğdem çiçeği ile beyân ederler. Ve

عِتْرٌ [ʹitr] Kâfirlerin pereştiş eyledikleri puta denir, صَنَمٌ [ṡanem] maʹnâsına. Ve mutlakan zebh olunacak hayvâna denir. Ve şol koyuna denir ki Câhiliyyet’te müşrikûn-ı ʹArab perestiş eyledikleri asnâm için kurbân ederler idi. Şârih şehr-i recebe tahsîs eylemiştir. Ve

عِتْرٌ [ʹİtr] Bir kabîle adıdır ki pederleri ʹİtr b. Cuşem nâm kimse idi; ashâbdan ʹAbdurraḩmân b. ʹUdeys el-ʹİtrî ondandır. Ve ʹİtr b. Muʹâž, Hevâzin kabîlesinden bir batn adıdır. Sinân b. Mużâhir ve Muḩammed b. Mûsâ ve Bekkâr b. Sellâm ve Melik b. Ḋamre et-Tâbiʹî ve Ebân ve Ḵâsim ibnâ Erḵam el-ʹİtriyyûn ki muhaddislerdir, batn-ı merkûm ricâlindendir. Ve Suleym b. ʹİtr et-Tucîbî, Mıṡır kâdîsi idi ki rüvâttandır. Ve muhaddisînden Fuḋayl b. Merzûḵ, Benû ʹİṯr mevâlîsindendir. Ve

عِتْرٌ [ʹitr] Bel ve tırpan ve balta makûlesinin sapına denir, ʹalâ-kavlin bel demirinin üzerinde olan arkuru ağaca denir ki bel ile yeri söken kimse ayağını ona vazʹ ile zor ederler. Ve hezeyân maʹnâsınadır; yukâlu: أَتَى بِالْعِتْرِ أَيِ الْهَذَيَانِ

Vankulu Lugatı - العتر maddesi

اَلْعَتْرُ [el-ʹatr] (ʹayn’ın fethi ve tâ’nın sükûnuyla) Receb ayında kurbân kesmek, nitekim mürûr etti. Ve

عَتْرٌ [ʹatr] Gönder titremeğe dahi derler; yukâlu: عَتَرَ الرُّمْحُ يَعْتِرُ عَتْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي أَيْضًا إِذَا اضْطَرَبَ وَاهْتَزَّ

اَلْعِتْرُ [el-ʹitr] (ʹayn’ın kesri ve tâ’nın sükûnuyla) Asl maʹnâsınadır. Ve fi’l-meseli: “عَادَتْ لِعِتْرِهَا لَمِيسُ” Ve لَمِيسُ [Lemîs] sîn-i mühmele ile bir câriyenin ismidir. Ve bu mesel darb olunur şol kimse hakkında ki terk ettiği halka ʹavdet eyleye. Ve

عِتْرٌ [ʹitr] Kezâlik bir ottur ki onunla devâ olunur, merzencûş gibi. Ve merzencûş bir hûb ottur ki baʹzılar çiğdem çiçeğidir demişler. Ve fi’l-hadîsi: “لَا بَأْسَ لِلْمُحْرِمِ أَنْ يَتَدَاوَى بِالسَّنَا وَالْعِتْرِ” Ve Ebû ʹUbeyd eyitti: عِتْرٌ [ʹitr] küçük ağaçlardır. Ve

عِتْرٌ [ʹitr] Şol koyuna dahi derler ki tâ΄ife-i ʹArabdan müşrik olan kimseler receb ayında onu ilâheler için boğazlarlar.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı