اَلْعُزْفُ [el-ʹuzf] (ʹayn’ın zammıyla) Dem-keş dedikleri güvercine denir, حَمَامٌ طُورَانِيَّةٌ maʹnâsına. Baʹzılar bunu havâda takla-bâzlık eden güvercin ile beyân eylediler.
اَلْعَزْفُ [el-ʹazf] (حَذْفٌ [ḩažf] vezninde) ve
اَلْعَزِيفُ [el-ʹazîf] (هَزِيزٌ [hezîz] vezninde) Cinn tâ΄ifesinin seslerine denir ki gecelerde tenhâ berriyyelerde yapça ıslık gibi işitilir; tekûlu: سَلَكْتُ مَفَازَةً يُسْمَعُ فِيهَا الْعَزْفُ وَالْعَزِيفُ أَيْ صَوْتُ الْجِنِّ وَهُوَ جَرَسٌ يُسْمَعُ فِي الْمَفَاوِزِ بِاللَّيْلِ Ve
عَزْفٌ [ʹazf] Rüzgâr gürültüsüne denir. Ve masdar olur, dâ΄imâ ekl ve şürb istigrâkında olmak maʹnâsına; yukâlu: عَزَفَ فُلاَنٌ عَزْفًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا أَقَامَ فِي الْأَكْلِ وَالشَّرَابِ Ve devenin mevt hâlinde boğazı öterek sıçrar gibi ıztırâbla solumak maʹnâsınadır; yukâlu: عَزَفَ الْبَعِيرُ إِذَا نَزَتْ حَنْجَرَتُهُ عِنْدَ الْمَوْتِ
اَلْعَزْفُ [el-ʹazf] (ʹayn’ın fethi ve zâ’nın sükûnuyla) Sâz çalmak. Ve laʹib ve lehv etmek; yukâlu: عَزَفَ عَزْفًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي Ve عَزْفُ الرِّيَاحِ [ʹazfu’r-riyâḩ] yel âvâzına derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı