el-fezer ~ اَلْفَزَرُ

Kamus-ı Muhit - الفزر maddesi

اَلْفِزَرُ [el-fizer] (عِنَبٌ [ʹineb] vezninde) Yarıklara ve çatlaklara denir, شُقُوقٌ [şuḵûḵ] maʹnâsına.

اَلْفَزْرُ [el-fezr] (جَزْرٌ [cezr] vezninde) Yarmak maʹnâsınadır; yukâlu: فَزَرَ الثَّوْبَ فَزْرًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا شَقَّهُ Ve bir adamın arkasına değnekle vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: فَزَرَ فُلاَنًا بِالْعَصَا إِذَا ضَرَبَهُ عَلَى ظَهْرِهِ Ve bir adamın arkasında yâhûd göğsünde kamburluk zuhûr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: فَزَرَ فُلاَنٌ إِذَا خَرَجَ عَلَى ظَهْرِهِ أَوْ صَدْرِهِ فُزْرَةٌ أَيْ عُجْرَةٌ عَظِيمَةٌ فَأَحْدَبَ

اَلْفِزْرُ [el-fizr] (fâ’nın kesriyle) İki ve ikiden ziyâdece keçiye denir. Bu münâsebetle Saʹd b. Zeydu Menât mülakkab oldu, zîrâ mevsim-i hacca bir sene bir sürü keçi ile varıp yağma ettirdikte: مَنْ أَخَذَ مِنْهَا وَاحِدَةً فَهِيَ لَهُ وَلاَ يُؤْخَذُ مِنْهَا فِزْرٌ Yaʹnî “Bir keçi alan kimseye safâ-yı hâtır ile helâl olsun; iki ve ikiden ziyâde alınmasın” demekle فِزْرٌ [fizr] ile mülakkab oldu. Ve bu mülâbese ile: ḣلاَ آتِيكَ مِعْزَى الْفِزْرِḢ kelâmı mesel oldu ki “Fizr’in yağma-kerde olan keçileri müctemiʹ olunca kadar sana gelmem” demektir. Onların cemʹi mümkin olmamakla gelmemeği te΄yîd mevkiʹinde darb olunur. Ve

فِزْرٌ [fizr] Asl ve bünyâd maʹnâsınadır. Ve insânın kasıklarının nihâyetine karîb yerde çıban bezi gibi çıkan yumruca beze denir ki kasık taşı taʹbîr olunur. Ve on ʹaded koyundan kırka yâhûd üçten ona varınca koyuna denir. Ve oğlağa denir. Ve Fezr b. el-Beyr, ʹArabdan bir kimsedir; kızının ismi Fizre ve vâlidesinin ismi Fezâre’dir, سَحَابَةٌ [seḩâbet] vezninde. Ve

فَزَارَةٌ [fezâret] Dişi kaplana denir. Ve Ġaṯafân’dan bir kabîle pederinin ismidir.

Vankulu Lugatı - الفزر maddesi

اَلْفَزَرُ [el-fezer] (fethateynle) Büğrü olmak, kûz olmak maʹnâsına; yukâlu: بِهِ فَزَرٌ أَيْ حَدَبٌ

اَلْفَزْرُ [el-fezr] (fâ’nın fethi ve zâ’nın sükûnuyla) Bezin ayrılıp yırtılmasıdır. Ve

فَزْرٌ [fezr Bir nesneyi yarmağa dahi derler; yukâlu: فَزَرْتُ الشَّيْءَ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا صَدَعْتَهُ

اَلْفِزْرُ [el-fizr] (fâ’nın kesri ve zâ’nın sükûnuyla) Koyun sürüsünden bir kıtʹadır. Ve Ebû Zeyd eyitti: فِزْرٌ [fizr] on ʹadedden kırka varınca olan koyun, Ebû ʹUbeyd rivâyet ettiği üzere. Ve

فِزْرٌ [Fizr] Bir kabîlenin babasıdır Temîm’den ki o Saʹd b. Zeydumenât b. Temîm’dir ve فِزْرٌ [Fizr] onun lakabıdır.Lakabı فِزْرٌ [Fizr] olduğunun vechi budur ki mevsim-i hacca keçi sürüsüyle varıp yağma ettirdikte “مَنْ أَخَذَ مِنْهَا وَاحِدَةً فَهِيَ لَهُ وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا فِزْرٌ” dedi ki فِزْرٌ [fizr] ikiye ve ikiden ziyâdeye ıtlâk olunur. Ve Ebû ʹUbeyde eyitti: فِزْرٌ [fizr] oğlağın ismidir, cedy maʹnâsınave bunun ile mesel darb olunup “لَا آتِيكَ مِعْزَى الْفِزْرَ” denmiştir, “Ben sana aslâ gelmem” demek mahallinde. Ve مِعْزَى [miʹzâ] mîm’in kesri ve elifin kasrıyla keçi maʹnâsınadır, pes maʹnâ “لَا آتِيكَ حَتَّى تَجْتَمِعَ صِفَةُ الْمِعْزِيَّةِ وَالْفِزْرِيَّةِ” demek olur. Bunlar hod cemʹ olmak muhâldir.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı