el-ḵudd ~ اَلْقُدُّ

Kamus-ı Muhit - القد maddesi

اَلْقُدُّ [el-ḵudd] (ḵâf’ın zammıyla) Bir nevʹ deniz balığının ismidir.

اَلْقَدُّ [el-ḵadd] (ḵâf’ın fethi ve dâl’ın teşdîdiyle) Bir nesneyi bi-tamâmihi kesmek, ʹalâ-kavlin uzunluğuna kesmek ve ʹalâ-kavlin uzunluğuna yarmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَدَّ الشَّيْءَ قَدًّا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا قَطَعَهُ مُسْتَأْصِلاً أَوْ مُسْتَطِيلاً أَوْ شَقَّهُ طُولاً Ve

قَدٌّ [ḵadd] Soyulmuş küçük kuzu ve oğlak derisine denir ve minhu’l-meselu: “مَا يَجْعَلُ قَدَّكَ إِلَى أَدِيمِكَ” أَيْ أَيُّ شَيْءٍ يُضِيفُ صَغِيرَكَ إِلَى كَبِيرِكَ Yaʹnî “Küçük işini büyüğe kıyâs ve nisbet eylemeğe bâʹis nedir?” أَدِيمٌ [edîm]den murâd cild-i ʹazîmdir ve إِلَى kelimesi maʹnâ iʹtibârıyladır. Mü΄ellifin kavline göre mukadder مُضَافًا kavline müteʹalliktir. Mesel-i mezbûr tavr ve haddini tecâvüz eden fodul hakkında, kezâlik bir emr-i hakîri emr-i hatîre kıyâs eden kimse hakkında darb olunur. Ve

قَدٌّ [ḵadd] Kamçıya ıtlâk olunur, سَوْطٌ [savṯ] maʹnâsına ve minhu’l-hadîsu: “لَقَابُ قَوْسِ أَحَدِكُمْ وَمَوْضِعُ قَدِّهِ فِي الْجَنَّةِ خَيْرٌ مِنَ الدُّنْيَا وَمَا فِيهَا” Gerçi ʹan-karîb kesr ile قِدٌّ [ḵidd] lafzını dahi mü΄ellif سَوْطٌ ile tefsîr eylemiştir, lâkin Nihâye’de lafz-ı hadîs kesr ile mansûstur ve mü΄ellif dahi Baṡâ΄ir’de kesr ile takyîd eylemiştir, lâkin Baṡâ΄ir’de قَدٌّ [ḵadd] ḵâf’ın fethiyle مَقْدُودٌ [maḵdûd] maʹnâsına da geldiğini işʹâr eylemekle bu takdîrce سَوْطٌ [savṯ]a ıtlâkı sûret bulur. Ve

قَدٌّ [ḵadd] Kadr yaʹnî mikdâr ve endâze maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: هُوَ عَلَى قَدِّ ذَاكَ أَيْ قَدْرِهِ Ve bir adamın kâmetine ıtlâk olunur ki şahsının iʹtidâl-ı hılkî üzere taktîʹi yaʹnî kesiminden ʹibârettir. Cemʹi أَقُدٌّ [eḵudd] gelir hemzenin fethi ve ḵâf’ın zammıyla ve قِدَادٌ [ḵidâd] gelir ḵâf’ın kesriyle ve أَقِدَّةٌ [eḵiddet] gelir, أَجِلَّةٌ [ecillet] gibi ve قُدُودٌ [ḵudûd] gelir, حُدُودٌ [ḩudûd] gibi; yukâlu: غُلاَمٌ حَسَنُ الْقَدِّ أَيِ الْقَامَةِ وَتَقْطِيعِهِ وَاعْتِدَالِهِ Ve

قَدٌّ [ḵadd] Kezâlik masdar olur, misâfir beyâbânda katʹ-ı mesâfe eylemek maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: قَدَّ الْمُسَافِرُ الْفَلاَةَ إِذَا خَرَقَهَا أَيْ قَطَعَهَا Ve mütekellimin yâhûd kendinin kelâmını katʹ eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: قَدَّ الْكَلاَمَ إِذَا قَطَعَهُ

اَلْقِدُّ [el-ḵidd] (ḵâf’ın kesriyle) Deriden yapılan kaba denir, niteki قِحْفٌ [ḵiḩf] ağaçtan olanına denir. Ve

قِدٌّ [ḵidd] Kamçıya ıtlâk olunur, fethle قَدٌّ [ḵadd] gibi ki zikr olundu. Ve dibâgat olunmamış ham deriden uzunluğuna kesilmiş kayışlara ve sırımlara denir; kamçıya ıtlâkı bundandır. Müfredi قِدَّةٌ [ḵiddet]tir hâ’yla. Ve

قِدَّةٌ [ḵiddet] Uzun uzadı tarîkaya ıtlâk olunur. Ve Kilâb kabîlesi yurdunda bir su adıdır; bunda tahfîfle de zebân-zeddir. Ve

قِدَّةٌ [ḵiddet] Ârâ΄ ve ehvâları muhtelif olan fırkalardan bir fırkaya ıtlâk olunur. Cemʹi قِدَدٌ [ḵided] gelir, عِنَبٌ [ʹineb] vezninde ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿كُنَّا طَرَائِقَ قِدَدًا﴾ أَيْ فِرَقًا مُخْتَلِفَةً أَهْوَاءُهَا

Vankulu Lugatı - القد maddesi

اَلْقَدُّ [el-ḵadd] (ḵâf’ın fethi ve dâl’ın teşdîdiyle) Bir nesneyi tûlen yarmak; tekûlu: قَدَدْتُ السَّيْرَ وَغَيْرُهُ أَقَدَّهُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Ve

قَدٌّ [ḵadd] Müsâfir katʹ-ı mesâfe etmeğe dahi derler; yukâlu: قَدَّ الْمُسَافِرُ الْمَسَافَةَ إِذَا قَطَعَهَا Ve

قَدٌّ [ḵadd] Keçi oğlağı derisine dahi derler.

اَلْقِدُّ [el-ḵidd] (ḵâf’ın kesriyle) Şol kayışa derler ki hâm deriden kesilir.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı