اَلْمِقْدَامُ [el-miḵdâm] ve
اَلْمِقْدَامَةُ [el-miḵdâmet] (mîm’lerin kesriyle) ve
اَلْقَدُومُ [el-ḵadûm] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) ve
اَلْقَدِمُ [el-ḵadim] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Mutlakan dilîr olup pek ikdâm sâhibi adama denir.
اَلْقَدْمُ [el-ḵadm] (هَدْمٌ [hedm] vezninde) ve
اَلْقُدُومُ [el-ḵudûm] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Takaddüm eylemek maʹnâsınadır ki bir kimsenin önüne geçmekten ʹibârettir; yukâlu: قَدَمَ الْقَوْمَ قَدْمًا وَقُدُومًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا تَقَدَّمَهُمْ Ve
قَدْمٌ [ḵadm] Dilîrlik ve cür΄et eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: قَدَمَ فُلَانٌ وَقَدِمَ قَدْمًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَالرَّابِعِ بِمَعْنَى أَقْدَمَ
اَلْقُدْمُ [el-ḵudm] (ḵâf’ın zammıyla ve zammeteynle) Bu dahi dilîr ve bahâdıra ıtlâk olunur ki cenkte ʹaskere takaddüm eder; yukâlu: رَجُلٌ قُدْمٌ وَقُدُمٌ أَيْ شُجَاعٌ Ve
قُدُمٌ [ḵudum] (zammeteynle) İleri ileri takaddüm eylemeğe denir; ve minhu yukâlu: هُوَ يَمْشِي الْقُدُمَ إِذَا مَضَى فِي الْحَرْبِ يَعْنِي إِذَا تَقَدَّمَ سَائِرَهُ
اَلْقَدَمُ [el-ḵadem] (fethateynle) ve
اَلْقُدْمَةُ [el-ḵudmet] (غُرْفَةٌ [ġurfet] vezninde) ve
اَلْقِدَمُ [el-ḵidem] (عِنَبٌ [ʹineb] vezninde) Sâbıka fi’l-emr maʹnâsınadır ki bir husûsta sâ΄irleri sebk ve takaddümlük eser ve hâletinden ʹibârettir; yukâlu: لَهُ قَدَمٌ وَقُدْمَةٌ وَقِدَمٌ فِي هَذِهِ الْخِدْمَةِ أَيْ سَابِقَةٌ Ve
قَدَمٌ [ḵadem] (fethateynle) Hayr ve birr ve hasene cihetinde derece ve mertebe sâhibi adama denir; mü΄ennesi قَدَمَةٌ [ḵademet]tir; yukâlu: هُوَ قَدَمٌ فِي الْخَيْرِ أَيْ لَهُ مَرْتَبَةٌ فِيهِ Ve ayağa denir, رِجْلٌ [ricl] maʹnâsına. Ve قَدَمٌ [ḵadem] lafzı mü΄ennestir; Cevherî’nin tezkîr ile وَاحِدُ الْأَقْدَامِ taʹbîri sehvdir, savâb olan وَاحِدَةُ الْأَقْدَامِ olmaktır hâ’yla; cemʹi أَقْدَامٌ [aḵdâm] gelir. Şârih der ki ʹuzv te΄vîliyle tezkîri câ΄izdir.
اَلْقُدُمُ [el-ḵudum] (zammeteynle) ve
اَلْقُدُمِيَّةُ [el-ḵudumiyyet] (yâ-yı müşeddede ile) ve
اَلْيَقْدُمِيَّةُ [el-yaḵdumiyyet] (yâ-yı tahtiyyenin fethi ve dâl’ın zammıyla) ve
اَلتَّقْدُمِيَّةُ [et-taḵdumiyyet] (tâ-yı fevkiyye-i meftûha ile) ve
اَلتَّقْدُمَةُ [et-taḵdumet] (dâl’ın zammıyla) İlerilik maʹnâsına olup baʹdehu cenkte düşman ʹaskerine sâ΄irden mukaddem hamle ve ikdâm eylemekte istiʹmâl olundu; yukâlu: هُوَ يَمْشِي الْقُدُمَ وَالْقُدُمِيَّةَ وَالْيَقْدُمِيَّةَ وَالتَّقْدُمِيَّةَ وَالتَّقْدُمَةَ إِذَا مَضَى فِي الْحَرْبِ Nihâye’de bunlar تَقَدُّمٌ فِي الشَّرَفِ ve تَبَخْتُرٌ maʹnâlarıyla müfesserdir.
اَلْقِدْمُ [el-ḵidm] (ḵâf’ın kesri ve dâl’ın sükûnuyla) قِدَمٌ [ḵidem] maʹnâsı için ismdir, esmâ΄-i zamândan kılınmıştır.
اَلْقَدِمُ [el-ḵadim] (ḵâf’ın fethi ve dâl’ın kesriyle) İleri olan nesne; yukâlu: رَجُلٌ قَدِمٌ أَيْ مُتَقَدِّمٌ
اَلْقُدْمُ [el-ḵudm] (ḵâf’ın zammı ve dâl’ın sükûnuyla) Mukaddem olmak maʹnâsına; yukâlu: قَدَمَ يَقْدُمُ قُدْمًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا تَقَدَّمَ Kâlallâhu taʹâlâ: ﴿يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَأَوْرَدَهُمُ النَّارَ﴾ (هود، 98)
اَلْقَدَمُ [el-ḵadem] (fethateynle) Ayak, رِجْلٌ [ricl] maʹnâsına. Baʹzılar ayağın altıdır ve baʹzılar ilerisidir demişler.
اَلْقُدُمُ [el-ḵudum] (zammeteynle) Tekaddüm maʹnâsınadır; yukâlu: مَضَى قُدُمًا إِذَا تَقَدَّمَ وَلَمْ يَنْثَنِ Yaʹnî ileri gidip o cânibe bu cânibe eğilmese.
اَلْقِدَمُ [el-ḵidem] (ḵâf’ın kesri ve dâl’ın fethiyle) Bir nesne kadîm olmak; yukâlu: قَدُمَ الشَّيْءُ بِالضَّمِّ قِدَمًا فَهُوَ قَدِيمٌ Ve
قِدَمٌ [ḵidem] حُدُوثٌ [ḩudûšamp;]ün mukâbilidir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı