اَلْقِدْوُ [el-ḵidv] (ḵâf’ın kesriyle) Şol köke denir ki ondan niçe damarlar ve fürûʹ ve şuʹbeler sürüp yayılmış ola; yukâlu: لَهُ قِدْوٌ وَهُوَ الْأَصْلُ الَّذِي يَتَشَعَّبُ مِنْهُ الْفُرُوعُ
اَلْقَدْوُ [el-ḵadv] (عَدْوٌ [ʹadv] vezninde) قَدَاوَةٌ [ḵadâvet] maʹnâsınadır; yukâlu: قَدَا الطَّعَامُ يَقْدُو قَدْوًا بِمَعْنَى قَدِيَ Ve karîb olmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَدَا الرَّجُلُ إِذَا قَرُبَ Ve seferden gelmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَدَا فُلَانٌ إِذَا قَدِمَ مِنَ السَّفَرِ
اَلْقَدْوُ [el-ḵadv] (ḵâf’ın fethi ve dâl’ın sükûnuyla) Et yâhûd taʹâm râyiha-i tayyibe vermek.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı