اَلْقَزُّ [el-ḵazz] (ḵâf’ın fethi ve zâ-yı muʹcemenin sükûnuyla) Sıçramak, ʹalâ-kavlin sıçramak için devşirilip tortop olmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَزَّ الرَّجُلُ قَزًّا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا وَثَبَ أَوِ انْقَبَضَ لِلْوَثْبِ Ve
قَزٌّ [ḵazz] İpeğe denir, إِبْرِيسَم [ibrîsem] maʹnâsına, lâkin müteʹâref olan hâm ipek olmaktır ki kej-i Fârisî muʹarrebidir. Ve
قَزٌّ [ḵazz] Nefs bir nesneyi kabûl eylemeyip ondan iğrenmek maʹnâsınadır; tekûlu: قَزَّتْ نَفْسِي عَنْهُ أَيْ أَبَتْهُ وَعَافَتْهُ
اَلْقُزُّ [el-ḵuzz] (ḵâf’ın zammıyla) Âlûde ve murdâr ve vesah-nâk makûlesinden ihtirâz edip bertaraf olmak maʹnâsınadır; yukâlu: هُوَ يَقِزُّ مِنَ الدَّنَسِ قُزًّا أَيْ يَتَبَاعَدُ Ve ḵâf’ın harekât-ı selâsıyla âlûde ve murdâr ve vesah-nâk makûlesinden dâ΄imâ hazer ve mücânebet eden pâkîze-meşreb adama denir; mü΄ennesi hâ’yladır; yukâlu: رَجُلٌ قُزٌّ بِالتَّثْلِيثِ أَيْ مُتَقَزِّزٌ وَهِيَ قُزَّةٌ
اَلْقِزُّ [el-ḵizz] (ḵâf’ın kesriyle) Üç lügattır, televvüsten pâk olucu maʹnâsına. Ammâ قَزٌّ [ḵazz] ki ḵâf’ın fethiyle ibrişîm cinsindendir, muʹarrebdir.
اَلْقَزُّ [el-ḵazz] (ḵâf’ın fethiyle)
اَلْقُزُّ [el-ḵuzz] (ḵâf’ın zammıyla)
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı