el-ḵiṡaʹ ~ اَلْقِصَعُ

Kamus-ı Muhit - القصع maddesi

اَلْقَصَاعَةُ [el-ḵaṡâʹat] (سَمَاحَةٌ [semâḩat] vezninde) ve

اَلْقَصَعُ [el-ḵaṡaʹ] (fethateynle) Oğlan boy pos sürmeyip cura kalmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَصُعَ الْغُلاَمُ قَصَاعَةً وَقَصِعَ قَصَعًا مِنَ الْبَابِ الْخَامِسِ وَالرَّابِعِ إِذَا صَارَ مَقْصُوعًا

اَلْمَقْصُوعُ [el-maḵṡûʹ] ve

اَلْقَصِيعُ [el-ḵaṡîʹ] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) ve

اَلْقَصِعُ [el-ḵaṡiʹ] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Şol oğlana denir ki boy pos sürmeyip cura kalmış ola; yukâlu: غُلاَمٌ مَقْصُوعٌ وَقَصِيعٌ وَقَصِعٌ أَيْ كَادِي الشَّبَابِ وَيُقَالُ جَارِيَةٌ مَقْصُوعَةٌ وَقَصِيعَةٌ وَقَصِعَةٌ

اَلْقَصْعُ [el-ḵaṡʹ] (ḵâf’ın fethi ve ṡâḋ’ın sükûnuyla) Suyun yudumlarını yutmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَصَعَ الرَّجُلُ قَصْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا ابْتَلَعَ جُرَعَ الْمَاءِ Ve davar gevişini ağzından geri yutmak yâhûd çiğnemek maʹnâsınadır ki geviş gevmek taʹbîr olunur yâhûd kursaktan defʹ eyledikten sonra henüz çiğnemekten mukaddemcedir ki aralığa getirmekten ʹibarettir yâhûd geviş ile ağzını doldurmak yâhûd pek pek çiğnemek maʹnâsınadır; yukâlu: قَصَعَتِ النَّاقَةُ بِجِرَّتِهَا إِذَا رَدَّتْهَا إِلَى جَوْفِهَا أَوْ مَضَغَتْهَا أَوْ هُوَ بَعْدَ الدَّسْعِ وَقَبْلَ الْمَضْعِ أَوْ هُوَ أَنْ تَمْلَأَ بِهَا فَاهَا أَوْ شِدَّةُ الْمَضْغِ Ve bir kimse hânesinden bir yere çıkmayıp hânesini bekleyip oturmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَصَعَ الْبَيْتَ إِذَا لَزِمَهُ Ve su bir adamın susuzluğunu izâle eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: قَصَعَ الْمَاءُ عَطَشَهُ إِذَا سَكَّنَهُ Ve çıbanı ve yarayı kan bürüyüp kıpkızıl olmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَصَعَ الْجُرْحُ بِالدَّمِ إِذَا شَرِقَ بِهِ وَامْتَلَأَ Ve tırnakla kehle öldürmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَصَعَ الْقَمْلَةَ بِالظُّفُرِ إِذَا قَتَلَهَا Ve bir kimseyi tahkîr edip horlamak maʹnâsınadır; yukâlu: قَصَعَ فُلاَنًا إِذَا صَغَّرَهُ وَحَقَّرَهُ Ve oğlanı cura komak maʹnâsına müstaʹmeldir ki tahkîr maʹnâsındandır; yukâlu: قَصَعَ اللهُ شَبَابَهُ أَيْ أَكْدَاهُ Ve çocuğun tepesine el ayasıyla şamar vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَصَعَ الْغُلاَمَ أَوْ هَامَتَهُ إِذَا ضَرَبَهُ بِبُسْطِ كَفِّهِ عَلَى رَأْسِهِ Baʹzılar dedi ki bu gûne vurmak çocuğun büyümeyip cura kalmasına sebeb olur.

Vankulu Lugatı - القصع maddesi

اَلْقِصَعُ [el-ḵiṡaʹ] (ḵâf’ın kesri ve ṡâd’ın fethiyle) Cemʹi, çanaklar maʹnâsına.

اَلْقَصْعُ [el-ḵaṡʹ] (ḵâf’ın fethi ve ṡâd’ın sükûnuyla) Suyu yutmak. Ve davar gevişini yutmağa dahi derler; yukâlu: قَصَعَتِ النَّاقَةُ بِجِرَّتِهَا إِذَا رَدَّتْهَا إِلَى جَوْفِهَا ve baʹzılar eyitti: قَصْعٌ [ḵaṡʹ] nâka gevişin ihrâc edip ağzın doldurmaktır. Ve fi’l-hadîsi: “أَنَّهُ خَطَبَهُمْ عَلَى رَاحِلَتِهِ وَأَنَّهَا لَتَقْصَعُ بِجِرَّتِهَا” Ve Ebû ʹUbeyde eyitti: قَصْعُ جِرَّةٍ [ḵaṡʹu cirret] cirreyi ziyâde çiynemektir, yaʹnî gevişi muhkem çiynemektir, dişleri birbirine zamm etmekle. Ve Ebû ʹUbeyde bunu قَصْعُ قَمْلَةٍ [ḵaṡʹu ḵamlet]ten iʹtibâr etti ki قَصْعُ قَمْلَةٍ [ḵaṡʹu ḵamlet] biti sıkıp öldürmektir. Ve

قَصْعٌ [ḵaṡʹ] Susuzluğu izâle kılmağa dahi derler; yukâlu: قَصَعَ الْمَاءُ عَطَشَهُ إِذَا أَذْهَبَهُ وَسَكَّنَهُ Ve

قَصْعٌ [ḵaṡʹ] Bir kimseyi tahkîr etmeğe dahi derler. Ve

قَصْعٌ [ḵaṡʹ] Sille ile bir kimsenin başına vurmağa dahi derler; tekûlu: قَصَعْتُ هَامَتَهُ إِذَا ضَرَبْتَهَا بِبُسْطِ كَفِّكَ Ve

قَصْعٌ [ḵaṡʹ] Yiğitlikten behremend olmamağa derler; yukâlu: قَصَعَ اللهُ شَبَابَهُ أَيْ قَلَّلَ خَيْرَهُ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı