اَلْهُرْبُ [el-hurb] (hâ’nın zammıyla) İşkenbeyi ve bağırsakları ve böğrekleri ihâta eden yufka yağa denir ki çöz taʹbîr olunur, ثَرْبُ الْبَطْنِ [šamp;erbu’l-baṯn] maʹnâsına.
اَلْهَرَبُ [el-hereb] (fethateynle) ve
اَلْمَهْرَبُ [el-mehreb] (مَطْلَبٌ [maṯlab] vezninde) ve
اَلْهَرَبَانُ [el-herebân] (fetehâtla) Kaçmak maʹnâsınadır. Şârihin beyânına göre ürküp yâhûd korkup kaçmaktır, firâr lâzım olsun ve gerek olmasın; yukâlu: هَرَبَ الرَّجُلُ هَرَبًا وَمَهْرَبًا وَهَرَبَانًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا فَرَّ Ve ʹArablar kazığın nısfı yere geçip nâ-bedîd olsa هَرَبَ مِنَ الْوَتِدِ نِصْفُهُ derler, غَابَ maʹnâsına. Ve
هَرَبٌ [hereb] Pek kocayıp pîr-i fânî olmak maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: هَرِبَ الرَّجُلُ هَرَبًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا هَرِمَ
اَلْهَرَبُ [el-hereb] (fethateynle) Kaçmak, firâr maʹnâsına; yukâlu: هَرَبَ يَهْرُبُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı