اَلْهُرُّ [el-Hurr] (hâ’nın zammıyla) Arz-ı Yemâme’de bir kayalık dağın adıdır. Ve çok suya ve çok süte denir. Ve arslana denir.
اَلْهِرُّ [el-hirr] (hâ’nın kesriyle) Kediye denir, سِنَّوْرٌ [sinnevr] gibi; cemʹi هِرَرَةٌ [hireret] gelir, قِرْدٌ [ḵird] ve قِرَدَةٌ [ḵiredet] gibi. Mü΄ennesinde هِرَّةٌ [hirret] denir; cemʹi هِرَرٌ [hirer] gelir, عِنَبٌ [ʹineb] vezninde. Ve
هِرٌّ [hirr] Koyun ve keçi sürmek yâhûd su içmeğe çağırmak savtından hikâyedir. Ve ḣوَلاَ يَعْرِفُ هِرًّا مِنْ بِرٍّḢ meseli ḣب،ر،رḢ mâddesinde beyân olundu. Ve
هِرُّ [Hirr] Bir hatun adıdır. Ve Îrân’da bir belde adıdır.
اَلْهَرُّ [el-herr] (hâ’nın fethi ve râ’nın şeddesiyle) ve
اَلْهَرِيرُ [el-herîr] (صَرِيرٌ [ṡarîr] vezninde) Bir nesneden hoşlanmayıp kerîh görmek maʹnâsınadır; yukâlu: هَرَّ الشَّيْءَ هَرًّا وَهَرِيرًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا كَرِهَهُ Ve
هَرٌّ [herr] Dikenli şecer ve nebâtın dikenleri kurumakla ürperip diklenmek maʹnâsınadır; yukâlu: هَرَّ الشَّوْكُ هَرًّا إِذَا يَبِسَ وَتَنَفَّشَ Ve dağılmış üzüm dânelerini ekl eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: هَرَّ الرَّجُلُ إِذَا أَكَلَ هَرُورَ الْعِنَبِ Ve ishâlle yürek sürmek maʹnâsınadır ki kuş kısmında sağnamak ve çımkırmak taʹbîr olunur; yukâlu: هَرَّ بِسَلْحِهِ إِذَا رَمَى بِهِ Ve bed-hûy olmak maʹnâsınadır; yukâlu: هَرَّ الرَّجُلُ هَرًّا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا سَاءَ خُلُقُهُ Ve deve kısmı هُرَارٌ [hurâr] ʹilletine uğramak ve ishâle uğrayıp helâk olmak maʹnâlarınadır, ke-mâ se-yuzkerâni. Ve
هَرٌّ [herr] Deve kısmına mahsûs bir gûne zecr ve âzâr hikâyesidir. Ve bir adamın yüzüne köpek gibi haykırmak maʹnâsınadır; yukâlu: هَرَّ فِي وَجْهِهِ كَمَا يَهِرُّ الْكَلْبُ إِذَا صَوَّتَ Ve
هَرِيرٌ [herîr] Köpek kısmı soğuğa tahammül eylememekten nâşî ürümekten aşağıca seslenmek maʹnâsınadır ki sızlamak ve sinilemek ve kığırdanmak taʹbîr olunur; yukâlu: هَرَّ الْكَلْبُ هَرِيرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا صَاتَ دُونَ نُبَاحٍ مِنْ قِلَّةِ صَبْرِهِ عَلَى الْبَرْدِ Ve bu maʹnâda müteʹaddî olur; yukâlu: هَرَّ الْكَلْبَ الْبَرْدُ إِذَا صَوَّتَهُ Ve yay çınramak maʹnâsınadır; yukâlu: هَرَّتِ الْقَوْسُ إِذَا صَوَّتَتْ
اَلْهِرُّ [el-hirr] (hâ’nın kesri ve râ’nın teşdîdiyle) Pisi, gurbe maʹnâsına. Ve هِرٌّ [hirr] ismdir, هَرَرْتُهُ هِرًّا den إِذَا كَرِهْتَهُ Ve fi’l-meseli: “لَا يَعْرِفُ هِرًّا مِنْ بِرٍّ” Yaʹnî “Kendiyi gurbe görenle ihsân edenin beynin fark etmez.” Baʹzılar eyitti: Bu meselde هِرٌّ [hirr] koyunu daʹvet etmek ve بِرٌّ [birr] sürmek maʹnâsınadır.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı