el-ḩumet ~ اَلْحُمَةُ

Kamus-ı Muhit - الحمة maddesi

اَلْحُمَةُ [el-ḩumet] (ثُبَةٌ [šamp;ubet] vezninde) Ağuya denir, سَمٌّ [semm] maʹnâsına, ʹalâ-kavlin arı ve yılan ve ʹakreb makûlesinin iğnelerine ve sokacak nesnelerine denir; cemʹi حُمَاتٌ [ḩumât] ve حُمَى [ḩumâ] gelir ḩâ’ların zammıyla. Ve pek soğuğa denir; tekûlu: أَخَذَنَا حُمَةُ الْبَرْدِ أَيْ شِدَّتُهُ Ve Ebû Ḩume Muḩammed b. Yûsuf ez-Zebîdî muhaddis-i meşhûrdur.

اَلْحِمَّةُ [el-ḩimmet] (ḩâ’nın kesriyle) Issı su kaynayıp çıkan pınara denir ki ashâb-ı ʹillet onun suyuyla istişfâ΄ ve igtisâl ederler, Türkîde ılıca taʹbî olunurve Bursa şehrinde kaplıca ve Rûmili’de bana taʹbîr ederler. Ve

حِمَّةٌ [ḩimmet] حَمٌّ [ḩamm] lafzından müfred olur ki sızılmış iç yağına ve kuyruk yağına denir, ʹalâ-kavlin kakırdağına denir. Ve Yemâme’de bir vâdî adıdır.

اَلْحُمَّةُ [el-ḩummet] (ḩâ’nın zammıyla) Mukadder ve makzî olan şey΄e denir. Ve minhu حُمَّةُ الْفِرَاقِ تَقُولُ عَجِلَتْ بِنَا وَبِكُمْ حُمَّةُ الْفِرَاقِ أَيْ مَا قُدِّرَ مِنْهُ وَقُضِيَ Cemʹi حُمَمٌ [ḩumem] gelir, صُرَدٌ [ṡurad] vezninde ve حِمَامٌ [ḩimâm] gelir,جِبَالٌ [cibâl] vezninde. Şârih der ki burada حُمًّى [ḩummâ] kızgınlık maʹnâsından dahi mümkindir, hark ve muztarib eylediği için. Ve

حُمَّةٌ [ḩummet] Bir gûne levn ismidir ki دُهْمَةٌ [duhmet] ile كُمْتَةٌ [kumtet] beyninde olup ve حُوَّةٌ [ḩuvvet] dedikleri levnden dûn olur, yaʹnî ne siyâh ve ne koyu kırmızı olur ki zeytûnî taʹbîr olunur, nisvân-ı aʹrâbın dudaklarının rengi gibi ve at kısmında kestane dorusu taʹbîr olunur; yukâlu: بِهِ حُمَّةٌ وَهِيَ بَيْنَ الدُّهْمَةِ وَالْكُمْتَةِ وَدُونَ الْحُوَّةِ Ve

حُمَّةُ [Ḩummet] Bir belde adıdır. Ve muhaffef olan حُمَةٌ [ḩumet] lafzında lügattır ki ʹakrebin sokacak dikenine denir. Ve bir mevziʹ adıdır. Ve hummâ ʹilletine denir; yukâlu: أَخَذَتْهُ الْحُمَّةُ أَيِ الْحُمَّى Ve تَحَمُّمٌ [teḩammum] lafzından ism olur, siyâhlık maʹnâsına; yukâlu: بِهِ حُمَّةٌ أَيْ سَوَادٌ

Vankulu Lugatı - الحمة maddesi

اَلْحَمَّةُ [el-ḩammet] (ḩâ’nın kezâlik fethiyle) Vâhidi. Ve

حَمٌّ [ḩamm] Eriyen yağa dahi derler. Ve

حَمٌّ [ḩamm] Kuyruğu eritmeğe dahi derler; tekûlu: حَمَمْتُ الْأَلْيَةَ إِذَا أَذَبْتَهَا Ve

حَمَّةٌ [ḩammet] Şol kaynar pınara dahi derler ki hastalar onunla şifâ taleb ederler. Ve fi’l-hadîsi: “اَلْعَالِمُ كَالْحَمَّةِ” Ve

حَمٌّ [ḩamm] Kasd maʹnâsına da gelir; tekûlu: حَمَمْتُ حَمَّكَ أَيْ قَصَدْتُ قَصْدَكَ Ve

حَمٌّ [ḩamm] Taʹcîl maʹnâsına da gelir, Ferrâ rivâyeti üzere; tekûlu: حَمَمْتُ ارْتِحَالَهُ إِذَا عَجَّلْتَهُ Ve

حَمٌّ [ḩamm] Suyu ısıtmağa dahi derler; tekûlu: حَمَمْتُ الْمَاءَ إِذَا سَخَّنْتَهُ Ve كُلُّهُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Ve takdîr maʹnâsına da gelir; yukâlu: حُمَّ عَلَى الْبِنَاءِ لِلْمَجْهُولِ بِمَعْنَى قُدِّرَ Ve âteş kararmağa dahi derler; tekûlu: حَمِمَتِ الْجَمْرَةُ تَحَمُّ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا صَارَتْ حُمَمَةً Ve

حُمَمَةٌ [ḩumemet] Kömüre derler. Ve su ıssı olmağa dahi derler; yukâlu: حَمَّ الْمَاءُ أَيْ صَارَ حَارًّا وَحُمَّ عَلَى الْبِنَاءِ لِلْمَجْهُولِ Ve مَحْمُومٌ [maḩmûm] oldu maʹnâsına da gelir; tekûlu: حُمَّ الرَّجُلُ إِذَا صَارَ مَحْمُومًا Ve

حَمٌّ [ḩamm] Hemm maʹnâsına da gelir; yukâlu: مَا لَهُ سَمٌّ وَلَا حَمٌّ غَيْرُكَ أَيْ مَا لَهُ هَمٌّ غَيْرُكَ Ve gâh olur sîn’in ve ḩâ’nın zammı ile dahi istiʹmâl olunur. Ve

حَمٌّ [ḩamm] (ḩâ’nın fethi ve zâmmı ile) بُدٌّ [budd] maʹnâsına da gelir; yukâlu: مَا لِي مِنْهُ حَمٌّ أَيْ بُدٌّ

اَلْحُمَّةُ [el-ḩummet] (ḩâ’nın zammı ile) Kara, sevâd maʹnâsına. Ve

حُمَّةُ الْحَرِّ [ḩummetu’l-ḩarr] Büyük ıssı, muʹzamu’l-harr maʹnâsına. Ve

حُمَّةُ الْفِرَاقِ [ḩummetu’l-firâḵ] Firâktan takdîr olunan nesne. Aṡmaʹî eyitti: عَجِلَتْ بِنَا وَبِكُمْ حُمَّةُ الْفِرَاقِ derler, تَقْدِيرُ فِرَاقٍ maʹnâsına. Ve ammâ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı