اَلرِّزُّ [er-rizz] (râ’nın kesriyle) ve
اَلرِّزِّيزَى [er-rizzîzâ] (خِصِّيصَى [ḣiṡṡîṡâ] vezninde) Iraktan mesmûʹ olan sese denir, ʹalâ-kavlin eʹammdır, yaʹnî gerek ıraktan ve gerek yakından olsun ve ʹalâ-re΄yin raʹd sesine ve esrimiş erkek deve sesine mahsûstur.
اَلرَّزُّ [er-rezz] (râ’nın fethi ve zây’ın teşdîdiyle) Çekirge kısmı yumurta gömmek için kuyruğunu yere sokmak maʹnâsınadır; yukâlu: رَزَّتِ الْجَرَادَةُ رَزًّا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا غَرَزَتْ ذَنْبَهَا لِتَبِيضَ Ve dürtüp sançmak maʹnâsınadır; yukâlu: رَزَّ فُلاَنًا إِذَا طَعَنَهُ Ve kapıya ve pencereye رَزَّةٌ [rezzet] dedikleri demir yapmak maʹnâsınadır; yukâlu: رَزَّ الْبَابَ إِذَا أَصْلَحَ عَلَيْهِ الرَّزَّةَ Ke-mâ se-yuzkeru. Ve bir nesneyi bir nesnede yerleştirip sâbit ve üstüvâr kılmak maʹnâsınadır, yere kazık ve duvara enser üstüvâr eylemek gibi; yukâlu: رَزَّ الشَّيْءَ فِي الشَّيْءِ إِذَا أَثْبَتَهُ Ve sehâb yağmur yağdırırken fışıldamak maʹnâsınadır; yukâlu: رَزَّتِ السَّمَاءُ إِذَا صَوَّتَتْ مِنَ الْمَطَرِ
اَلْأَرُزُّ [el-eruzz] (hemzenin fethi ve râ’nın zammı ve zây’ın teşdîdiyle أَشُدٌّ [eşudd] vezninde) ve
اَلْأُرُزُّ [el-uruzz] (عُتُلٌّ [ʹutull] vezninde) ve
اَلْأُرْزُ [el-urz] (قُفْلٌ [ḵufl] vezninde) ve
اَلْأُرُزُ [el-uruz] (طُنُبٌ [ṯunub] vezninde) ve
اَلرُّزُّ [er-ruzz] (hemzenin iskâtıyla) ve
اَلرُّنْزُ [er-runz] (râ’nın zammı ve nûn’un sükûnuyla ki zâ΄ nûn’a mübeddeldir) ve
اَلْآرُزُ [el-âruz] (كَابُلٌ [kâbul] vezninde) ve
اَلْأَرُزُ [el-eruz] (عَضُدٌ [ʹaḋud] vezninde) Bu iki ahîrler Kurâʹ-ı Luġavî naklidir; mecmûʹu habb-ı maʹrûf ismidir ki pirinç taʹbîr olunan galledir. Muhaddisînden Ebû Revḩ Šâbit b. Muḩammed el-Urzî ki Ruzzî dahi zebân-zeddir, beyʹine mensûbdur.
اَلرِّزُ [er-rizz] (râ’nın kesriyle) Gizli âvâz, savt-ı hafî maʹnâsına; tekûlu: سَمِعْتُ رِزَّ الرَّعْدِ وَغَيْرِهِ Ve
رِزٌّ [rizz] Karında olan ağrıya dahi derler; yukâlu: وَجَدْتُ فِي بَطْنِي رِزًّا أَيْ وَجَعًا
اَلرَّزُّ [er-rezz] (râ’nın fethi ve zâ’nın teşdîdiyle) Çekirge kuyruğın yere dâhil kılıp yumurtasın yere gömmektir; yukâlu: رَزَّتِ الْجَرَادَةُ تَرُزُّ رَزًّا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا أَدْخَلَ ذَنَبَهَا فِي الْأَرْضِ فَتُلْقِيَ بَيْضَهَا Ve
رَزٌّ [rezz] Mutlakan isbât maʹnâsına da gelir; yukâlu: رَزَزْتُ الشَّيْءَ فِي الْأَرْضِ رَزًّا أَيْ أَثْبَتُّهُ فِيهَا
اَلرُّزُّ [er-ruzz] (râ’nın zammıyla) أَرُزٌّ [eruzz]de lügattır, pirinç maʹnâsına.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı