اَلزَّعْبَةُ [ez-zaʹbet] (zây’ın fethi ve zammı ve ʹayn’ın sükûnuyla) ve
اَلزِّعْبُ [ez-ziʹb] (zây’ın kesriyle) Bir bölük mâla denir. Ve beyne’l-ʹArab mâl mevâşîden ʹibârettir; yukâlu: زَعَبَ لَهُ مِنَ الْمَالِ زَعْبَةٌ وَزُعْبَةً وَزِعْبًا أَيْ قِطْعَةً مِنْهُ كَمَا مَرَّ
اَلزَّعْبُ [ez-zaʹb] (zây’ın fethi ve ʹayn’ın sükûnuyla) Doldurmak maʹnâsınadır; yukâlu: زَعَبَ الْإِنَاءَ زَعْبًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا مَلَأَهُ Ve kesmek maʹnâsınadır; yukâlu: زَعَبَهُ إِذَا قَطَعَهُ Ve dere ve çay su ile dolmak maʹnâsınadır; yukâlu: زَعَبَ الْوَادِي إِذَا تَمَلَّأَ Ve dolu kırbayı götürmek maʹnâsınadır; yukâlu: زَعَبَ الْقِرْبَةَ إِذَا احْتَمَلَهَا مُمْتَلِئَةً Ve cimâʹ edip ʹavretin fercini nutfe ile leb-rîz eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: زَعَبَ الْمَرْأَةَ إِذَا جَامَعَهَا فَمَلَأَهَا مَنِيًّا Ve yük ağır olmakla deve güçle ağır ağır götürüp gitmek; ʹalâ-kavlin birbirini tedâfuʹ ederek gitmek maʹnâsınadır ki bu dahi yük ağırlığından neş΄et eder, zîrâ doğru gidemeyip birbirine dokunup kakıştırarak giderler; yukâlu: زَعَبَ الْبَعِيرُ بِحِمْلِهِ إِذَا مَرَّ بِهِ مُثْقَلاً أَوْ تَدَافَعَ Ve bir kimseye bir mikdâr mâl vermek maʹnâsınadır; yukâlu: زَعَبَ لَهُ مِنَ الْمَالِ زَعْبَةً وَزُعْبَةً وَزِعْبًا بِالْكَسْرِ كَمَا سَيُذْكَرُ إِذَا دَفَعَ لَهُ قِطْعَةً مِنْهُ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı