اَلشَّزْنُ [eş-şezn] (şîn’in fethiyle) Bu dahi aşığa denir. Cevherî bunların birini zikr edip lâkin takyîd eylememiştir.
اَلشُّزُنُ [eş-şuzun] (zammeteynle) Bu dahi cânib ve nâhiye maʹnâsınadır. Ve aşık taʹbîr olunan kemiğe denir ki çocuklar oynarlar.
اَلشَّزَنُ [eş-şezen] (şîn’in ve zâ-yı muʹcemenin fethiyle) Yalın ayak yürümekten nâşî pek yorulup fürû-mânde olmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَزَنَ الرَّجُلُ شَزَنًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا أَعْيَا شَدِيدًا مِنَ الْحَفَا Ve
شَزَنٌ [şezen] ve
شُزُونَةٌ [şuzûnet] (عُمُومَةٌ [ʹumûmet] vezninde) Bir nesne katı ve sert ve kalın olmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَزَنَ الشَّيْءُ شَزَنًا وَشُزُونَةً إِذَا اشْتَدَّ وَغَلُظَ ve yukâlu: بِهِ شَزَنٌ وَشُزُونَةٌ أَيْ شِدَّةٌ وَغِلْظَةٌ Ve
شَزَنٌ [şezen] Katı ve pek ve sert yere denir; yukâlu: نَزَلُوا شَزَنًا مِنَ الْأَرْضِ أَيْ غِلَظًا Ve çetin huylu, çaparız mizâclı adama denir; yukâlu: رَجُلٌ شَزَنٌ أَيْ عَسِرُ الْخُلُقِ Ve şiddet ve müzâyaka üzere olan dirliğe denir; yukâlu: هُوَ فِي شَزَنٍ مِنَ الْعَيْشِ أَيْ شَظَفٍ Ve nâhiye ve cânib maʹnâsınadır. Ve ıraklığa denir; yukâlu: بَيْنَهُمَا شَزَنٌ أَيْ بُعْدٌ Ve şevk ve neşâta gelip cünbüş peydâ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: شَزِنَ الرَّجُلُ شَزَنًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا نَشِطَ
اَلشَّزْنُ [eş-şezn] (şîn’in fethi ve zâ’nın sükûnuyla) Aşık ki onunla oğlancıklar oynar. Ve sâhib-i Ḵâmûs zammeteynle olmasın dahi câ΄iz görmüştür.
اَلشُّزُنُ [eş-şuzun] (zammeteynle) Nâhiye, cânib maʹnâsına; yukâlu: مَا أُبَالِي عَلَى أَيِّ شُزُنَيْهِ وَقَعَ أَيْ عَلَى أَيِّ جَانِبَيْهِ
اَلشَّزَنُ [eş-şezen] (şîn’in ve zâ-yı muʹcemenin fethi ile) Yer berk olmak. Ve
شَزَنٌ [şezen] Yorulup ʹâciz olmağa dahi derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı