eṡ-ṡalaḵ ~ اَلصَّلَقُ

Kamus-ı Muhit - الصلق maddesi

اَلصَّلَقُ [eṡ-ṡalaḵ] (fethateynle) El ayası gibi düpdüz hemvâr ovaya denir; cemʹi أَصْلاَقٌ [aṡlâḵ] ve cemʹü’l-cemʹi أَصَالِيقُ [eṡâlîḵ] gelir.

اَلصَّلْقُ [eṡ-ṡalḵ] (خَلْقٌ [ḣalḵ] vezninde) Katı âvâz ile feryâd eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: صَلَقَ الرَّجُلُ صَلْقًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا صَاتَ صَوْتًا شَدِيدًا Şârih der ki işbu “لَيْسَ مِنَّا مَنْ صَلَقَ وَحَلَقَ” hadîsinde vâkiʹ صَلْقٌ [ṡalḵ] mesâ΄ibde refʹ-i savt ile nevha ve feryâd eylemek ve حَلْقٌ [ḩalḵ] kezâlik mesâ΄ibde حَلْقٌ [ḩalḵ]-ı şaʹr eylemek olacaktır ki bunlar menhîdir.Ve

صَلْقٌ [ṡalḵ] Değnekle vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَلَقَ فُلاَنًا بِالْعَصَا إِذَا ضَرَبَهُ Ve hatunu arkası üzere yatırıp cimâʹ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: صَلَقَ جَارِيَتَهُ إِذَا بَسَطَهَا فَجَامَعَهَا Ve bir adamı bir ʹazîm fitneye ve vâkıʹaya uğratmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَلَقَ بَنِي فُلاَنٍ إِذَا أَوْقَعَ بِهِمْ وَقْعَةً مُنْكَرَةً Ve bir adamı güneş ıssısı çalıp göyündürmek maʹnâsınadır; yukâlu: صَلَقَتِ الشَّمْسُ فُلاَنًا إِذَا أَصَابَتْهُ بِحَرِّهَا

Vankulu Lugatı - الصلق maddesi

اَلصَّلَقُ [eṡ-ṡalaḵ] (fethateynle) Düz yer, قاَعٌ صَفْصَفٌ maʹnâsına.

اَلصَّلْقُ [eṡ-ṡalḵ] (ṡâd’ın fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Katı âvâz ile çağırmak, savt-ı şedîd maʹnâsına, Aṡmaʹî rivâyeti üzere. Ve fi’l-hadîsi: “لَيْسَ مِنَّا مَنْ صَلَقَ أَوْ حَلَقَ” Yaʹnî “Savt-ı şedîdle çağıran ve tırâşı menhî olan yerlerin tırâş eden bizden değildir.” Ve

صَلْقٌ [ṡalḵ] ʹAsâyla vurmağa dahi derler; tekûlu: صَلَقْتُهُ بِالْعَصَا إِذَا ضَرَبْتَهُ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı