اَلْعَسَمُ [el-ʹasem] (fethateynle) Elde ve ayakta bileğin oynak yerinden rûh ve kuvvet zâ΄il olmakla kuruyup el yâhûd ayak bir yana eğri olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَسِمَ الرَّجُلُ عَسَمًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا يَبِسَ مَفْصِلُ رُسْغِهِ وَتَعَوَّجَ مِنْهُ يَدُهُ أَوْ قَدَمُهُ ve yukâlu: فِي يَدِهِ أَوْ قَدَمِهِ عَسَمٌ
اَلْعَسْمُ [el-ʹasm] (رَسْمٌ [resm] vezninde) Tamaʹ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَسَمَهُ عَسْمًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا طَمِعَ ve yukâlu: هَذَا الْأَمْرُ لَا يُعْسَمُ فِيهِ أَيْ لَا يُطْمَعُ فِي مُغَالَبَتِهِ وَقَهْرِه Ve
عَسْمٌ [ʹasm] ve
عُسُومٌ [ʹusûm] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Kesb eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَسَمَ الرَّجُلُ عَسْمًا وَعُسُومًا إِذَا كَسَبَ Ve göz ʹilletli olmakla dâ΄imâ yaşarıp akmak yâhûd çirk ve çapak tutmak yâhûd kapakları yumuk ve basık olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَسَمَتْ عَيْنُهُ إِذَا ذَرَفَتْ أَوْ غَمَضَتْ أَوِ انْطَبَقَتْ أَجْفَانُهَا بَعْضُهَا عَلَى بَعْضٍ Ve bir işte çalışıp dürüşmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَسَمَ فِي الْأَمْرِ إِذَا اجْتَهَدَ Ve bî-pervâ nâs içre hücûm ile girişip karışmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَسَمَ فُلَانٌ وَسَطَ الْقَوْمِ إِذَا اقْتَحَمَ حَتَّى خَالَطَهُمْ غَيْرَ مُكْتَرِثٍ فِي حَرْبٍ كَانَ أَوْ لَا
اَلْعَسَمُ [el-ʹasem] (fethateynle) Bir ʹârızadır ki elde ve ayakta olur, meselâ elde bileğin mafsalı kuruyup el eğri olmak.
اَلْعُسُومُ [el-ʹusûm] (zammeteynle) ve
اَلْعَسْمُ [el-ʹasm] (ʹayn’ın fethi ve sîn’in sükûnuyla) Bir kavmin içine dâhil olmak; yukâlu: عَسَمَ الرَّجُلُ بِنَفْسِهِ وَسْطَ الْقَوْمِ مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا اقْتَحَمَهُمْ حَتَّى خَالَطَهُمْ غَيْرَ مُكْتَرِثٍ فِي حَرْبٍ كَانَ أَوْ غَيْرَ حَرْبٍ Ve إِكْتِرَاثٌ [iktirâšamp;] kayırmaktır, mübâlât maʹnâsına. Ve
عَسْمٌ [ʹasm] Kesb etmeğe dahi derler; yukâlu: فُلَانٌ يَعْسِمُ أَيْ يَجْتَهِدُ فِي الْأَمْرِ وَيَعْمَلُ نَفْسَهُ فِيهِ ve
عَسْمٌ [ʹasm] Tamaʹ etmeğe dahi derler; yukâlu: هَذَا الْأَمْرُ لَا يُعْسَمُ فِيهِ أَيْ لَا يُطْمَعُ فِي مُغَالَبَتِهِ وَقَهْرِهِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı