el-ʹuḋâḋ ~ اَلْعُضَاضُ

Kamus-ı Muhit - العضاض maddesi

اَلْعُضَاضُ [el-ʹuḋâḋ] (غُرَابٌ [ġurâb] vezninde) ve

اَلْعُضَّاضُ [el-ʹuḋḋâḋ] (رُمَّانٌ [rummân] vezninde) Burnun dibine ıtlâk olunur ki iki kaşın kavuştuğu yerin altındadır, kuvve-i şâmme oradan da عَضٌّ [ʹaḋḋ]-ı râyiha eylediği için ıtlâk olundu; yukâlu: ضَرَبَ عُضَاضَ أَنْفِهِ وَعُضَّاضَهُ أَيْ عِرْنِينَهُ

اَلْعَضَاضُ [el-ʹaḋâḋ] (ʹayn’ın fethiyle رَبَاعٌ [rebâʹ] vezninde ki mankûstur, hâlet-i nasbda yâ’yı iʹâde olunur) Boyu kısa, gövdesi sımsıkı ve tıknaz topaç oğlana denir; yukâlu: غُلاَمٌ عَضَادٍ أَيْ قَصِيرٌ مُكَتَّلٌّ مُقْتَدِرُ الْخَلْقِ ve tekûlu: رَأَيْتُ عَضَادِيًّا كَرَبَاعِيٍّ Ve

عَضَادٌ [ʹaḋâd] (رَبَاعٌ [rebâʹ] ve سَحَابٌ [seḩâb] veznlerinde) Kolları kalın ve taslak olan hatuna denir; yukâlu: اِمْرَأَةٌ عَضَادٌ وَعِضَادٌ أَيْ غَلِيظَةُ الْعَضُدِ سَمْجَتُهَا Ve

عَضَادٌ [ʹaḋâd] (سَحَابٌ [seḩâb] vezninde) Bodur kimseye denir, er olsun ʹavret olsun; yukâlu: رَجُلٌ وَامْرَأَةٌ عَضَادٌ أَيْ قَصِيرٌ

اَلْعِضَاضُ [el-ʹiḋâḋ] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) At kısmı ısırgan olmaya denir; yukâlu: فَرَسٌ ذَاتُ عِضَاضٍ أَيْ عَضٍّ Şârih der ki ʹuyûb fiʹâl vezninde dahi gelir, bunun gibi. Ve

عِضَاضٌ [ʹiḋâḋ] Mufâʹaletten masdar olur, dâbbeler birbirini kavrayıp ısırışmak maʹnâsına; yukâlu: عَاضَّتِ الدَّوَابُّ عِضَاضًا وَمُعَاضَّةً إِذَا عَضَّتْ بَعْضُهَا بَعْضًا Ve

عِضَاضٌ [ʹiḋâḋ] Şiddet ve mihnete diş kısıp sabr ve tahammül eden adama ıtlâk olunur; yukâlu: هُوَ عِضَاضُ عَيْشٍ أَيْ صَبُورٌ عَلَى الشِّدَّةِ

Vankulu Lugatı - العضاض maddesi

اَلْعَضُوضُ [el-ʹaḋûḋ] (ʹayn’ın fethi ve ḋâd’ın zammıyla) Isırılan lokma. Ve

عَضُوضٌ [ʹaḋûḋ] Derin olup dar olan kuyuya dahi derler ki سَانِيَةٌ [sâniyet] ile çekile yaʹnî deve ile çekile. Ve

عَضُوضٌ [ʹaḋûḋ] Şiddet zamânına dahi derler; yukâlu: زَمَنٌ عَضُوضٌ أَيْ كَلِبٌ Ve

اَلْعَضَاضُ [el-ʹaḋâḋ] (ʹayn’ın fethiyle) Bi-maʹnâhu. Ve şol nesnedir ki ısırmak tarîkiyle yenir; yukâlu: مَا عِنْدَنَا عَضُوضٌ وَعَضَاضٌ أَيْ مَا يُعَضُّ عَلَيْهِ فَيُؤْكَلُ Ve

عَضُوضٌ [ʹaḋûḋ] Kezâlik şol ata derler ki ısırıcı ola; yukâlu: فَرَسٌ عَضُوضٌ أَيْ يَعَضُّ

اَلْمُعَاضَّةُ [el-muʹâḋḋat] (mîm’in zammıyla) Bi-maʹnâhu. Ve

اَلْعِضَاضُ [el-ʹiḋâḋ] (ʹayn’ın kesriyle) Bi-maʹnâhu eyzan. Ve

عِضَاضٌ [ʹiḋâḋ] At ısırıcı olmak maʹnâsına da gelir; ismdir, yukâlu: بَرِئْتُ إِلَيْكَ مِنَ الْعِضَاضِ Ve

عِضَاضٌ [ʹiḋâḋ] Şiddete sabr etmeğe de derler; yukâlu: فُلَانٌ عِضَاضُ عَيْشٍ أَيْ صَبُورٌ عَلَى الشِّدَّةِ Ve

عِضَاضٌ [ʹiḋâḋ] عَيْشٌ [ʹayş]ın kendiye dahi derler; yukâlu: عَاضَّ الْقَوْمُ الْعَيْشَ مُنْذُ الْعَامِ فَاشْتَدَّ عِضَاضُهُمْ أَيْ عَيْشُهُمْ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı