el-ʹumer ~ اَلْعُمَرُ

Kamus-ı Muhit - العمر maddesi

اَلْعُمُرُ [el-ʹumr - el-ʹamr- el-ʹumur] (ʹayn’ın fethi ve zammı ve zammeteynle) Dirilik, hayât ve zindegî maʹnâsınadır; cemʹi أَعْمَارٌ [aʹmâr]dır; tekûlu: أَطَالَ اللهُ عُمُرَكَ أَيْ حَيَاتَكَ Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre bu mâddenin aslı عِمَارَةٌ [ʹimâret]tir, harâb mukâbilidir; عِمْرَانٌ [ʹimrân]dan me΄hûzdur ki bedenin hayât ile ʹimâreti müddetinin ismidir, sâ΄ir maʹânî dahi birer münâsebetle ondan münşaʹibdir.

اَلْعَمَرُ [el-ʹamer] (fethateynle) ve

اَلْعَمْرُ [el-ʹamr] (خَمْرٌ [ḣamr] vezninde) ve

اَلْعُمْرُ [el-ʹumr] (ʹayn’ın zammıyla) ve

اَلْعَمَارَةُ [el-ʹamâret] (أَمَارَةٌ [emâret] vezninde) Çok zaman yaşayıp kalmak maʹnâsınadır ki muʹammer olmak taʹbîr olunur; yukâlu: عَمِرَ الرَّجُلُ وَعَمَرَ عَمَرًا وَعَمْرًا وَعُمْرًا وَعَمَارَةً مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ وَالْأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا بَقِيَ زَمَانًا أَيْ طَوِيلاَ Ve muʹammer eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَمَرَهُ اللهُ أَيْ أَبْقَاهُ Ve bir adama bir nesneyi ʹömrü vechile yaʹnî kendisinin yâhûd o adamın müddet-i hayâtına taʹlîkle bahş ve iʹtâ eylemek maʹnâsınadır; tekûlu: عَمَرْتُهُ إِيَّاهُ إِذَا جَعَلْتَهُ لَهُ عُمُرَهُ أَوْ عُمُرَكَ Ve

عَمَارَةٌ [ʹamâret] ve

عُمُورَةٌ [ʹumûret] (ʹayn’ın zammıyla) Bir adam mâlına ve hânesine mülâzemet eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَمَرَ الرَّجُلُ مَالَهُ وَبَيْتَهُ عَمَارَةً وَعُمُورَةً إِذَا لَزِمَهُ Ve

عَمَارَةٌ [ʹamâret] Bir adamın mâlı onup âbâdân ve firâvân olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَمَرَ الْمَالُ نَفْسُهُ وَعَمُرَ وَعَمِرَ عَمَارَةً مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالْخَامِسِ وَالرَّابِعِ إِذَا صَارَ عَامِرًا أَيْ كَثِيرًا وَافِرًا Ve

عَمَارَةٌ [ʹamâret] Baş kisvetine denir, takye ve kalensüve gibi. Ve

عَمَارَةٌ [ʹamâret] Kabîleden küçüğe denir ki murâd kabîleden münşaʹib olan küçük kâbile olacaktır; ʹayn’ın kesriyle de câ΄izdir. ʹAlâ-kavlin hayy-ı ʹazîm yaʹnî kabîleden küçük ve batndan büyük olup kendi başlarına konup göçer olan çokluk cemâʹattir, Türkmenler boy taʹbîr ederler. Ve شَعْبٌ [şaʹb] mâddesinde beyân olunmuştu ki رَأْسٌ [re΄s] ve شَعْبٌ [şaʹb] baʹdehu قَبِيلَةٌ [ḵâbîlet] baʹdehu عَمَارَةٌ [ʹamâret] ondan بَطْنٌ [baṯn] ve ondan فَخِذٌ [feḣiž] ıtlâk olunur. Ve

عَمَارَةٌ [ʹamâret] Beyne’l-ʹArab şol murassaʹ ve müzeyyen rukʹaya denir ki ser-gerde-i kavm ü kabîle olan adamın kendilerine mahsûs sâyebânlarına ʹalâmet-i riyâset için terkîʹ olunur, gûyâ ki şemse-i hayme-i vüzerâ΄ menzilinde olur. Ve

عِمَارَةٌ [ʹimâret] Tahiyyet ve teslîm maʹnâsınadır. Fi’l-asl “ʹömrün uzun olsun” diye duʹâ΄ maʹnâsına olup baʹdehu mutlak tahiyyet ve teslîmde istiʹmâl olundu; عَمَارٌ [ʹamâr] dahi bu maʹnâyadır hâ’sız. Ve

عَمْرٌ [ʹamr] (خَمْرٌ [ḣamr] vezninde) ve

عَمَارَةٌ [ʹamâret] Savm ve salât gibi Hak taʹâlâ dergâhına ʹibâdet eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir ki iʹmâr-ı dîn eylemektir; yukâlu: عَمَرَ رَبَّهُ عَمْرًا وَعَمَارَةً إِذَا عَبَدَهُ وَصَلَّى وَصَامَ

اَلْعَمْرُ [el-ʹamr] (ʹayn’ın fethiyle) Dîn ve millet maʹnâsına müstaʹmel olur; kîle ve minhu: لَعَمْرِي وَيُحَرَّكُ Yaʹnî baʹzılar işbu kasem maʹrizinde îrâd olunan لَعَمْرِي kelâmında عَمْرٌ [ʹamr] dîn ve millet maʹnâsınadır dedi, lâkin ekser-i ʹulemâ hayât ve bekâ΄ maʹnâsını irâde ederler. Pes لَعَمْرُكَ kavli “Senin başına ve cânına ve ʹindimde eʹazz ve eşref olan hayâtına and içerim” demek olur.

اَلْعُمْرُ [el-ʹumr] (ʹayn’ın zammıyla) Mescide denir; tekûlu: رَأَيْتُهُ فِي الْعُمْرِ أَيْ فِي الْمَسْجِدِ Ve bîʹat ve kilise ve manastıra denir.

Vankulu Lugatı - العمر maddesi

اَلْعُمَرُ [el-ʹumer] (ʹayn’ın zammı ve mîm’in fethiyle) Cemʹi. Ve

عُمْرَةٌ [ʹumret] Kezâlik bir kimse zevcesini zevcesinin ehli mâ-beyninde tezevvüc edip zifâf onlar cânibinde olmaktır. Ve eger zevc zevcesin kendi ehli cânibine nakl ederse ona عُرْسٌ [ʹurs] derler, ʹayn’ın zammıyla.

اَلْعَمْرُ [el-ʹamr] (ʹayn’ın fethi ve mîm’in sükûnu) ve

عَمْرٌ [ʹamr] (ʹayn’ın fethiyle) İki diş arasında olan ettir.

اَلْعُمْرُ [el-ʹumr] (ʹayn’ın zammı ve mîm’in sükûnuyla) Çok zamân diri olmak; yukâlu: عَمِرَ الرَّجُلُ يَعْمَرُ عَمْرًا وَعُمْرًا بِفَتْحِ الْعَيْنِ وَضَمِّهَا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا عَاشَ زَمَانًا طَوِيلًا Ve bu kıyâsa muhâliftir, zîrâ kıyâs bunun masdarında ʹaynü’l-fiʹli müteharrik gelmektir; ve minhu kavluhum: أَطَالَ اللهُ عَمْرَكَ وَعُمْرَكَ Ve bunlar egerçi masdarlardır bir maʹnâya ve lâkin kasemde ancak ʹayn-ı meftûhla istiʹmâl olunmuştur.Pes kaçan ki sen bunun üzerine lâm-ı ibtidâ dâhil kılsan ibtidâ΄iyyet üzere merfûʹ kılıp لَعَمْرُ اللهِ dersin, pes lâm-ı tevkîd ibtidâ için olup haber mahzûf olur. Ve takdîr-i kelâm لَعَمْرُ اللهِ قَسَمِي ve لَعَمْرُ اللهِ مَا أُقْسِمُ بِهِ demek olur. Ve kaçan lâm-ı ibtidâ ile getirmesen masâdır nasbı gibi mansûb kılıp عَمْرَاللهِ مَا فَعَلْتُ كَذَا ve عَمْرَكَ اللهَ مَا فَعَلْتُ كَذَا dersin, pes لَعَمْرُ اللهِ ve عَمْرَ اللهِ kelâmının maʹnâsı أَحْلِفُ بِبَقَاءِ اللهِ وَدَوَامِهِ demek olur. Ve kaçan ki عَمْرَكَ اللهَ dersen gûyâ ki بِتَعْمِيرِكَ اللهَ demek olur, بِإِقْرَارِكَ لَهُ بِالْبَقَاءِ maʹnâsına. Ve

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı