el-ʹaviḵ ~ اَلْعَوِقُ

Kamus-ı Muhit - العوق maddesi

اَلْعَائِقُ [el-ʹâ΄iḵ] ve

اَلْعَوِقُ [el-ʹaviḵ] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) عَوْقٌ [ʹavḵ] gibi bir işten alıkoyup menʹ ve sarf eden mâniʹ ve meşgaleye denir; tekûlu: عَاقَنِي عَائِقٌ وَعَوْقٌ بِالْفَتْحِ وَالضَّمِّ كَمَا مَرَّ وَعَوِقٌ أَيْ صَارِفٌ وَشَاغِلٌ

اَلْعُوَّقُ [el-ʹuvvaḵ] (قُبَّرٌ [ḵubber] vezninde) Bu dahi عَيِّقٌ [ʹayyiḵ] ve عُوَقٌ [ʹuvaḵ] maʹnâsınadır; ʹalâ-kavlin korkak adama ıtlâk olunur; yukâlu: رَجُلٌ عُوَّقٌ أَيْ يُثَبِّطُ النَّاسَ عَنْ أُمُورِهِمْ أَوْ جَبَانٌ Ve عُوَّقٌ [ʹuvvaḵ] عَائِقٌ [ʹâ΄iḵ] lafzından cemʹ olur.

اَلْعُوَقُ [el-ʹuvaḵ] (صُرَدٌ [ṡurad] vezninde) ve

اَلْعِوَقُ [el-ʹivaḵ] (عِنَبٌ [ʹineb] vezninde) ve

اَلْعُوَقَةُ [el-ʹuveḵat] (هُمَزَةٌ [humezet] vezninde) Bunlar da nâsı dâ΄imâ umûr ve mesâlıhından ʹavk ve تَبْثِيطٌ [tebšamp;îṯ] eden adama denir.

اَلْعَوْقُ [el-ʹavḵ] (سَوْقٌ [sevḵ] vezninde) Bir kimseyi bir işten alıkomak maʹnâsınadır; yukâlu: عَاقَهُ يَعُوقُهُ عَوْقًا إِذَا حَبَسَهُ وَصَرَفَهُ Ve geciktirmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَاقَهُ إِذَا ثَبَّطَهُ Ve

عَوْقٌ [ʹavḵ] Bir ehada hayr ve menfaʹati olmayan şahsa denir; fi’l-asl masdardır, ʹayn’ın zammıyla da câ΄izdir; cemʹi أَعْوَاقٌ [aʹvâḵ]tır; yukâlu: هُوَ عَوْقٌ مِنْ أَعْوَاقٍ أَيْ لَا خَيْرَ عِنْدَهُ Ve dâ΄imâ nâsı hayrdan sarf ve menʹ eden şahsa ıtlâk olunur, عَوْقَةٌ [ʹavḵat] dahi denir; yukâlu: فُلَانٌ عَوْقٌ وَعَوْقَةٌ إِذَا كَانَ يَعُوقُ النَّاسَ عَنِ الْخَيْرِ Ve ʹArabların “لَا يَكُونُ ذَلِكَ آخِرَ عَوْقٍ” kavlleri آخِرَ دَهْرٍ maʹnâsına müstaʹmeldir, gûyâ ki zamânın nihâyetine kadar olmaz demektir ki عَوْقٌ [ʹavḵ] ve te΄hîrin tükendiği vakttir. Ve

عَوْقٌ [ʹavḵ] عَائِقٌ [ʹâ΄iḵ] maʹnâsına olur, ke-mâ se-yuzkeru. Ve derenin burgaç yerine denir; yukâlu: نَزَلُوا عَوْقَ الْوَادِي أَيْ مُنْعَرَجَهُ Ve Ḩicâz’da bir mevziʹ adıdır yâhûd bunda zammladır yâhûd zamm edenler galat eylediler yâhûd صُرَدٌ [ṡurad] veznindedir. Ve

عَوْقٌ [ʹavḵ] Hatun zevcinin kalbine girip yanında mergûb ve muʹteber olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: مَا عَاقَتِ الْمَرْأَةُ وَلَا لَاقَتْ عِنْدَ زَوْجِهَا أَيْ لَمْ تَلْصَقْ بِقَلْبِهِ Bu maʹnâ hâsıl-ı maʹnâdır ve mefʹûlden iktifâ ile böylece müstaʹmeldir ve hemîşe لَاقَتْ kelimesiyle müstaʹmeldir. Asl-ı terkîb مَا عَاقَتِ الْمَرْأَةُ زَوْجَهَا عَنِ النَّظَرِ وَالْمَحَبَّةِ إِلَى الْغَيْرِ وَلَا لَاقَتْ عِنْدَهُ أَيْ لَا لَصِقَتْ takdîrindedir, yaʹnî mer΄e zevcini gayra nazar ve muhabbetten sarf ile kendisine hasr ve tahsîs eylemedi demektir ki ʹindinde vakʹ ve iʹtibârı müstelzimdir. Ve liyâkat, iltisâk maʹnâsınadır ve terkîb-i mezbûr hemîşe makâm-ı nefye mahsûstur.

Vankulu Lugatı - العوق maddesi

اَلْعُوَقُ [el-ʹuvaḵ] (ʹayn’ın zammı ve vâv’ın fethiyle) Yoldaşların ʹavk edici kimse.

اَلْعَوْقُ [el-ʹavḵ] (ʹayn’ın fethi ve vâv’ın sükûnuyla) Bir nesneyi menʹ edip alıkomak. Ve kalbe duhûl etmek mahallinde dahi istiʹmâl olunur: “مَا عَاقَتِ الْمَرْأَةُ عِنْدَ زَوْجِهَا وَلَا لَاقَتْ” derler, kalbine girmedi maʹnâsına.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı