el-ʹivel ~ اَلْعِوَلُ

Kamus-ı Muhit - العول maddesi

اَلْعِوَلُ [el-ʹivel] (عِنَبٌ [ʹineb] vezninde) İʹtimâd maʹnâsına olan تَعْوِيلٌ [taʹvîl]den ismdir, iʹtimâd maʹnâsınadır; yukâlu: مَا عَلَيْهِ عِوَلٌ أَيِ اعْتِمَادٌ Ve istiʹâne maʹnâsınadır; yukâlu: لَمْ يُثْمِرْ عِوَلُهُ أَيِ اسْتِعَانَتُهُ

اَلْعَوْلُ [el-ʹavl] (قَوْلٌ [ḵavl] vezninde) Haktan meyl ve ʹudûl ile cevr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَالَ فِي الْحُكْمِ يَعُولُ عَوْلًا إِذَا جَارَ وَمَالَ عَنِ الْحَقِّ Ve terazi hakk ve iʹtidâlden nâkıs ve mâ΄il yâhûd zâ΄id olmak maʹnâsınadır ki dirhem keffesi ağır olup mebîʹ keffesi hafîf olmakla havâya ağmaktan ʹibârettir; yukâlu: عَالَ الْمِيزَانُ يَعُولُ عَوْلًا وَيَعِيلُ عَيْلًا إِذَا نَقَصَ وَجَارَ أَوْ زَادَ Ve bir mâdde büyüyüp müştebih ve müşkil olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: عَالَ أَمْرُهُمْ إِذَا اشْتَدَّ وَتَفَاقَمَ Ve bir mâdde-i şedîde bir adamı basıp kemâl üzere sıklet ve ıztırâb vermek maʹnâsınadır; yukâlu: عَالَ الشَّيْءُ فُلَانًا إِذَا غَلَبَهُ وَثَقُلَ عَلَيْهِ وَأَهَمَّهُ Ve ehl-i ferâ΄iz ıstılâhında mahrec zîk olmakla farîza ve sihâm mahrec üzere zâ΄id olmak maʹnâsınadır ve bu maʹnâda müteʹaddî olur; yukâlu: عَالَتِ الْفَرِيضَةُ فِي الْحِسَابِ إِذَا زَادَتْ وَارْتَفَعَتْ ve tekûlu: عُلْتُ الْفَرِيضَةَ أَيْ زِدْتُهَا Niteki ferâ΄izde minberiyye mes΄elesinde عَوْلٌ [ʹavl] vâkiʹ olmuştur. Ve

عَوْلٌ [ʹavl] ve

عِيَالَةٌ [ʹiyâlet] كِتَابَةٌ [kitâbet] vezninde) Bir adamın ʹayâli çok olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَالَ فُلَانٌ عَوْلًا وَعِيَالَةً إِذَا كَثُرَ عِيَالُهُ Ve

عُؤُولٌ [ʹu΄ûl] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) ve

عِيَالَةٌ [ʹiyâlet] (كِتَابَةٌ [kitâbet] vezninde) Evlâd ve ʹayâlin me΄ûnet ve nafakalarını görmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَالَ عِيَالَهُ عَوْلًا وَعُؤُولًا وَعِيَالَةً إِذَا كَفَّاهُمْ وَمَانَهُمْ Ve

عَوْلٌ [ʹavl] إِعْوَالٌ [iʹvâl]den ism olur, عَوْلَةٌ [ʹavlet] ve عَوِيلٌ [ʹavîl] gibi ki sayha ile ve bülend âvâz ile olan bükâya denir; ve minhu yukâlu: عِيلَ عَوْلُهُ أَيْ ثَكِلَتْهُ أُمُّهُ ve yukâlu: عِيلَ صَبْرِي أَيْ غُلِبَ yaʹnî “Sabrım tükendi.” Ve yukâlu: عَالَ عَوْلُهُ وَعَالَ صَبْرِي عَلَى بِنَاءِ الْمَعْلُومِ Terkîb-i sânî refʹ maʹnâsına olan عَوْلٌ [ʹavl]den me΄hûzdur; ve yukâlu: عِيلَ مَا هُوَ عَائِلُهُ أَيْ غُلِبَ مَا هُوَ غَالِبُهُ Yaʹnî “Ona gâlib olan maglûb olsun!” Bir adamın kelâmından yâ sâ΄ir nesneden taʹaccüb olundukta duʹâ΄ makâmında îrâd olur. Ve

عَوْلٌ [ʹavl] Bir adama bâr ve sıklet olan nesneye ıtlâk olunur, vasf bi’l-masdardır; tekûlu: هَذَا كَانَ عَلَيَّ عَوْلًا أَيْ ثِقَلًا Ve mühimmât ve levâzımda kendisinden istiʹânet olunan kimseye denir; yukâlu: هُوَ عَوْلٌ لَهُ أَيْ مُسْتَعَانٌ بِهِ Ve ʹayâlin kût ve nafakalarına ıtlâk olunur; yukâlu: عَالَ عَوْلَ عِيَالِهِ أَيْ قُوتَهُمْ Ve ʹArablar “Filân aslâ bir nesneye mâlik değildir!” diyecek yerde مَا لَهُ عَالٌ وَلَا مَالٌ derler, قَوَلَ lafzında قَالَ dedikleri gibi ki masdardır, kût ve nafaka maʹnâsınadır. Ve مَا لَهُ عَالٌ وَمَالٌ derler ki burada fiʹl-i mâzî sîgalarıyladır ve مَا kelimesi nefsinden ʹibârettir. Bu fıkra “Filânın ʹayâli kesîr olup ve hükmünde musîb ve ʹâdil olmayıp câ΄ir ve mâ΄il olsun!” demektir ki bed-duʹâ΄ mevkiʹinde îrâd olunur. Ve ayağı sürçüp yıkılan kimseye عَالَكَ عَالِيًا derler, refʹ maʹnâsındandır, “Seni Hak taʹâlâ dürüst ve ʹâlî olarak yıkıldığın yerden kaldırsın!” demektir, niteki bu mahalde لَعًّا لَكَ عَالِيًا dahi derler ki “Aʹzâ΄ ve cevârihin dürüst ve tâm olarak kalkasın!” demektir. Ve

عَوْلٌ [ʹavl] وَيْبٌ [veyb] ve وَيْلٌ [veyl] maʹnâsına müstaʹmeldir ki vay ve yazık demektir; yukâlu: عَوْلَكَ وَعَوْلَ زَيْدٍ مِثْلَ وَيْبَكَ وَوَيْبَ زَيْدٍ

Vankulu Lugatı - العول maddesi

اَلْعِوَلُ [el-ʹiʹvel] (ʹayn’ın kesri ve vâv’ın fethiyle) İsmdir, iʹtimâd maʹnâsına.

اَلْعَوْلُ [el-ʹavl] (vezn-i mezbûr üzere) Bi-maʹnâhu.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı