اَلْغَدْرُ [el-ġadr] (قَدْرٌ [ḵadr] vezninde) ve
اَلْغَدَرَانُ [el-ġaderân] (fetehâtla) Vefâ΄ mukâbilidir ki ahdde durmayıp vefâsızlık ve hıyânet eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: غَدَرَهُ وَغَدَرَ بِهِ غَدْرًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي وَهُوَ ضِدُّ الْوَفَاءِ أَيْ نَقَضَ عَهْدَهُ
اَلْغُدَارَةُ [el-ġudâret] (ثُمَامَةٌ [šamp;umâmet] vezninde) ve
اَلْغَدَرَةُ [el-ġaderet] (fetehâtla) ve
اَلْغَدَرُ [el-ġader] (fethateynle) Bunlar da غُدْرَةٌ [ġudret] maʹnâsınadır.
اَلْغَدُورُ [el-ġadûr] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) ve
اَلْغُدَرُ [el-ġuder] (صُرَدٌ [ṡurad] vezninde) ve
اَلْغَدَّارُ [el-ġaddâr] ve
اَلْغَدَّارَةُ [el-ġaddâret] Maʹnâ-yı evvelden vasf-ı mü΄enneslerdir.
اَلْغُدْرَانُ [el-ġudrân] (ġayn’ın zammı ve dâl’ın sükûnuyla) غَدِيرٌ [ġadîr]in cemʹi. Ve
اَلْغُدُرُ [el-ġudur] (zammeteynle) Kezâlik cemʹi.
اَلْغَدْرُ [el-ġadr] (ġayn’ın fethi ve dâl’ın sükûnuyla) Vefâsızlık etmek; yukâlu: غَدَرَ بِهِ مِنَ الْبَابِ الثَّانِي
اَلْغَدَرُ [el-ġader] (fethateynle) Gece karanu olmak; yukâlu: غَدِرَتِ اللَّيْلَةُ تَغْدَرُ غَدَرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا أَظْلَمَتْ Ve
غَدَرٌ [ġader] Nâka ibilden ve şât ganemden ayrılıp kalmağa dahi derler; yukâlu: غَدِرَتِ النَّاقَةُ عَنِ الْإِبِلِ وَالشَّاةُ عَنِ الْغَنَمِ إِذَا تَخَلَّفَتْ عَنْهَا Ve
غَدَرٌ [ġader] Berk yere dahi derler ki taşlı ola. Ve
غَدَرٌ [ġader] Kelimâtta ve kıtâlde sâbit olmağa dahi derler; yukâlu: رَجُلٌ ثَبْتُ الْغَدَرِ İbnu’s-Sikkît eyitti: مَا أَثْبَتَ غَدَرَهُ derler: مَا أَثْبَتَهُ فِي الْغَدَرِ maʹnâsına. Ve
غَدَرٌ [ġader] Şol yere derler ki delikleri ve yarıkları ola. Ve
غَدَرٌ [ġader] Recüle ve ferese dahi ıtlâk olunur, kaçan recülün dili husûmet mahallinde ʹale’l-istimrâr tekellüm etse.
اَلْغُدَرُ [el-ġuder] (ġayn’ın zammı ve dâl’ın fethiyle) Bi-maʹnâhu. Ve hâlet-i şetmde nidâ tarîkiyle istiʹmâl olunan غُدَرُ [ġuder]dir. Ve fi’l-hadîsi: “يَا غُدَرُ أَلَسْتُ أَسْعَى فِي غَدْرَتِكَ” Ve
غَدْرَةٌ [ġadret] Binâ-i merredir, ġayn’ın fethiyle. Ve mahall-i cemʹde يَا آلَ غُدَرَ derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı