اَلْفُظَاظَةُ [el-fużâżat] (fâ’nın zammıyla) فَظِيظٌ [fażîż] lafzından fuʹâlettir ki rahme nâzil olmuş menî olacaktır, عُصَارَةٌ [ʹuṡâret] gibi. Ve minhu kavlu ʹA΄işete radıyallâhu ʹanhâ li-Mervân el-Ḩakem: “وَلَكِنَّ اللهَ لَعَنَ أَبَاكَ وَأَنْتَ فِي صُلْبِهِ فَأَنْتَ فُظَاظَةٌ مِنْ لَعْنَةِ اللهِ” أَيْ نُطْفَةٌ وَقِطْعَةٌ وَيُرْوَى فُضُضٌ وَقَدْ تَقَدَّمَ
اَلْفَظَاظَةُ [el-feżâżat] (fâ’nın fethiyle) ve
اَلْفِظَاظُ [el-fiżâż] (fâ’nın kesriyle) Bir kimse فَظٌّ [fażż] ve غَلِيظٌ [ġalîż] olmak maʹnâsınadır; yukâlu: فَظَّ الرَّجُلُ فَظَاظَةً وَفِظَاظًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا كَانَ فَظًّا
اَلْفَظَاظَةُ [el-feżâżat] (fâ’nın fethiyle) Gılzat üzere olmak; yukâlu: فَظِظْتَ يَا رَجُلُ فَظَاظًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı