اَلْفَكَهُ [el-fekeh] (fethateynle) ve
اَلْفَكَاهَةُ [el-fekâhet] (كَرَامَةٌ [kerâmet] vezninde) Bir adam hoş-tabʹ ve beşûş ve latîfe-gûy olmak maʹnâsınadır; yukâlu: فَكِهَ الرَّجُلُ فَكَهًا وَفَكَاهَةً مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا كَانَ فَكِهًا Ve bir nesne pek hoşuna gelip pesend ve taʹaccüb kılmak maʹnâsınadır; yukâlu: فَكِهَ مِنْهُ إِذَا تَعَجَّبَ
اَلْفَكِهُ [el-fekih] (خَجِلٌ [ḣacil] vezninde) Dâ΄imâ fâkihe ekl eder olan adama denir.
اَلْفَكِهُ [el-fekih] (fâ’nın fethi vekâf’ın kesriyle) Latîfeci olan kimse. Ve
فَكِهٌ [fekih] Güre olan kimseye dahi derler, حَرُونٌ [ḩarûn] maʹnâsına. Ve kuri΄e kavluhu taʹâlâ: “وَنَعْمَةٍ كَانُوا فِيهَا فَكِهِينَ” (الدخان 27) أَيْ أَشِرِينَ وَقُرِئَ ﴿فَاكِهِينَ﴾ أَيْ نَاعِمِينَ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı