اَلْقِلْيُ [el-ḵily] (ḵâf’ın kesri ve lâm’ın sükûnuyla) ve
اَلْقِلَى [el-ḵilâ] (إِلَى [ilâ] vezninde) ve
اَلْقِلْوُ [el-ḵilv] (صِنْوٌ [ṡinv] vezninde) Üşnân-ı ahḋar ve رِمْثٌ [rimšamp;] ve merâm makûlesi ekşice ve şûr otların muhrakından düzülür bir nesnedir ki Türkîde kalye taşı derler, sâbunun cüz΄-i aʹzamıdır, suda hall edip tasfiyeden sonra âteşte ʹakd ettikleri tuza مِلْحُ الْقِلْيِ [milḩu’l-ḵily] derler.
اَلْقَلْيُ [el-ḵaly] (ḵâf’ın fethi ve lâm’ın sükûnu ile) Pisteyi yâhûd eti kavurmak; tekûlu: قَلَيْتُ السَّوِيقَ وَاللَّحْمَ Ve
قَلْيٌ [ḵaly] Kezâlik erkek merkeb dişi merkeb sürmeğe dahi derler.
اَلْقِلْيُ [el-ḵily] (ḵâf’ın kesri ve lâm’ın sükûnuyla) Şol sudur ki أُشْنَانٌ [uşnân]dan ahz olunur.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı