el-ḵamiʹ ~ اَلْقَمِعُ

Kamus-ı Muhit - القمع maddesi

اَلْقَمِعُ [el-ḵamiʹ] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Bu dahi bir dizi âherinden yoğun olan ata denir. Ve büyük hörgüçlü deveye denir; yukâlu: بَعِيرٌ قَمِعٌ أَيْ عَظِيمُ السَّنَامِ Ve büyük hörgüce denir; yukâlu: سَنَامٌ قَمِعٌ أَيْ عَظِيمٌ Ve sivilceli göze denir; yukâlu: طَرْفٌ قَمِعٌ أَيْ فِيهِ بَثْرٌ Ve ürkek hayvâna denir; yukâlu: فَرَسٌ قَمِعٌ أَيْ هَيُوبٌ

اَلْقِمْعُ [el-ḵimʹ] (ḵâf’ın kesriyle) ve

اَلْقِمَعُ [el-ḵimaʹ] (عِنَبٌ [ʹineb] vezninde) Bunlar da hurmâ dânesinin dibinde kehrübâ tarzında yapışık pula denir. Ve dühn makûlesi vazʹ olunacak kabın ağzına sokulan huniye denir.

اَلْقَمَعُ [el-ḵamaʹ] (fethateynle) Havâda toz ve duman şeklinde görünen nesneye denir ki pusarık taʹbîr olunur; yukâlu: مَا هَذَا الْقَمَعُ فِي السَّمَاءِ وَهُوَ كَالْعَجَاجِ يَثُورُ فِي السَّمَاءِ Ve boğazda boğurtlağın ucuna, ʹalâ-kavlin boğum başına denir ki akciğere nefes girecek mecrâdan ʹibârettir. Ve gözde kirpik diplerinde çıkan hurde sivilcelere denir, ʹalâ-kavlin gözün pınarı fâsid olmakla kıpkızıl olmak yâhûd gözün pınarının eti şişip gömgök olmak yâhûd göze ʹameş ʹârız olmakla nûru fersiz zaʹîf olmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَمِعَتْ عَيْنُهُ قَمَعًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا فَسَدَ مُوقُهَا وَاحْمَرَّ أَوْ كَمِدَ لَحْمُ مُوقِهَا وَوَرِمَ أَوْ عَمِشَ وَقَلَّ نَظَرُهَا Ve atın art ayağının siniri başı kaba ve kalın olmak maʹnâsınadır ki meʹâyîbdendir; yukâlu: قَمِعَ عُرْقُوبُ الْفَرَسِ إِذَا غَلُظَ رَأْسُهُ Ve atın bir dizi âherinden yoğun olmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَمِعَ الْفَرَسُ إِذَا غَلُظَتْ إِحْدَى رُكْبَتَيْهِ عَنِ الْأُخْرَى Ve

قَمَعٌ [ḵamaʹ] Boğazda hancerede olan yumruca küçük kemikçeğize denir. Ve deve köşeğinin hörgücü yağ bağlayıp kabarıp kalkmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَمِعَ الْفَصِيلُ إِذَا أَجْذَى فِي سَنَامِهِ وَتَمَكَ فِيهِ الشَّحْمُ Ve devâyı süfûf olarak ağza atmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَمِعَ الدَّوَاءَ إِذَا قَمِحَهُ Ve göze düşmüş çörçöp ve toz makûlesini hâtem kulpuyla ve sâ΄ir nesne ile çıkarmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَمِعَتْ عَيْنُهُ إِذَا وَقَعَ فِيهَا الْقَذَى فَاسْتُخْرِجَ بِالْخَاتَمِ

اَلْقَمْعُ [el-ḵamʹ] (جَمْعٌ [cemʹ] vezninde) مِقْمَعَةٌ [miḵmeʹat] ile vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَمَعَهُ قَمْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا ضَرَبَهُ بِالْمِقْمَعَةِ Ve zelîl ve makhûr eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: قَمَعَ فُلاَنًا إِذَا قَهَرَهُ وَذَلَّلَهُ Ve nesne akıtacak kabın ağzına huni komak maʹnâsınadır; yukâlu: قَمَعَ الْوَطْبَ إِذَا وَضَعَ فِي رَأْسِهِ قِمْعًا Ve bir adamı veche ve maksadından sarf eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: قَمَعَ فُلاَنًا إِذَا صَرَفَهُ عَمَّا يُرِيدُهُ Ve bir adamın başına vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَمَعَهُ إِذَا ضَرَبَهُ رَأْسَهُ Ve bir nesne içre girmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَمَعَ فِي الشَّيْءِ إِذَا دَخَلَ Ve ot kısmını soğuk çalmakla bastırıp sindirmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَمَعَ الْبَرْدُ النَّبَاتَ إِذَا رَدَّهُ وَأَحْرَقَهُ Ve kapta olan meşrûbu şiddetle içmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَمَعَ مَا فِي السِّقَاءِ إِذَا شَرِبَهُ شُرْبًا شَدِيدًا Ve meşrûb yutmaksızın hemân boğazdan kayıp gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَمَعَ الشَّرَابُ إِذَا مَرَّ فِي الْحَلْقِ مَرًّا بِغَيْرِ جَرْعٍ Ve

قَمْعُ السَّمْعِ [ḵamʹu’s-semʹ] Bir adamın sözüne hamûş olarak kulak tutup dinlemekten ʹibârettir; yukâlu: قَمَعَ سَمْعَهُ لِفُلاَنٍ إِذَا أَنْصَتَ لَهُ Ve

قَمْعٌ [ḵamʹ] Huniye denir ki onunla gülâb-dân makûlesine gülâb ve dühn gibi nesneler vazʹ ederken ağzına korlar; yukâlu: جَعَلَ عَلَيْهِ الْقَمْعَ وَهُوَ مَا يُوضَعُ عَلَى فَمِ الْإِنَاءِ يَنْصَبُّ فِيهِ الدُّهْنُ وَغَيْرُهُ Ve hurmâ dânesinin dibinde pul gibi yapışık nesneye denir ki hurmânın takye ve tâcı menzilindedir. Ve

قَمْعٌ [ḵamʹ] Tohme ve imtilâ΄ maʹnâsınadır; tekûlu: أَخَذَنِي الْقَمْعُ أَيِ التُّخَمَةُ

Vankulu Lugatı - القمع maddesi

اَلْقِمَعُ [el-ḵimaʹ] (ḵâf’ın kesriyle ve mîm’in fethiyle) Kezâlik huni maʹnâsına lügattır, نِطْعٌ [niṯʹ] ile نِطَعٌ [niṯaʹ] gibi ki نِطْعٌ [niṯʹ] deriden olan bisâta derler. Ve ʹâmme قَمْعٌ [ḵamʹ] derler ḵâf’ın fethi ve mîm’in sükûnuyla. Ve قِمْعٌ [ḵimʹ] ve قِمَعٌ [ḵimaʹ] ḵâf’ın kesri ve mîm’in sükûnu ve fethiyle kezâlik hurmânın çöpü bittiği yerde olan keverse misâlinde olan nesneye derler.

اَلْقِمْعُ [el-ḵimʹ] (ḵâf’ın kesri ve mîm’in sükûnuyla) Şol nesnedir ki onunla bir dar ağızlı kaba yağ ve yağın gayrı nesne korlar ki ona baʹzı vilâyette huni derler.

اَلْقَمَعُ [el-ḵamaʹ] (fethateynle kezâlik) Cemʹi. Ve

قَمَعٌ [ḵamaʹ] Şol sivilcelere dahi derler ki göz kirpiği dibinde zâhir olur. Ve zikr olunan sivilcelerin çıkmasına dahi derler; tekûlu minhu: قَمِعَتْ عَيْنُهُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ Ve

قَمَعٌ [ḵamaʹ] Kezâlik şol sineğe derler ki ziyâde ıssı havâda devenin ve âhûnun üzerine konar.

اَلْقَمْعُ [el-ḵamʹ] (ḵâf’ın fethi ve mîm’in sükûnuyla) Zikr olunan çevgân ile vurmak. Ve kahr ve galebe etmeğe dahi derler. Ve

قَمْعٌ [ḵamʹ] Şîşenin meselâ ağzına huni komağa dahi derler içine yağ yâhûd gül-âb komak için; tekûlu: قَمَعْتُ الْوَطْبَ إِذَا وَضَعْتَ فِي رَأْسِهِ الْقِمْعَ Ve وَطَبٌ [vaṯb] ṯâ-i mühmelenin sükûnuyla tuluma [derler]. Ve

قِمْعٌ [ḵimʹ] (ḵâf’ın kesriyle) Huniye derler, ʹalâ-mâ se-yecî΄u.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı