el-kerrâʹ ~ اَلْكَرَّاعُ

Kamus-ı Muhit - الكراع maddesi

اَلْكَرَّاعُ [el-kerrâʹ] (شَدَّادٌ [şeddâd] vezninde) Dâ΄imâ sefile-i nâsla üns ve ülfet eden süflî-tabîʹat kimseye denir; yukâlu: رَجُلٌ كَرَّاعٌ إِذَا كَانَ يُخَادِنُ السَّفِلَ مِنَ النَّاسِ Ve devâbb ve mevâşîsini ekserî yağmur suyuyla iskâ eden adama denir; yukâlu: هُوَ كَرَّاعٌ إِذَا كَانَ يَسْقِي مَالَهُ بِمَاءِ السَّمَاءِ

اَلْكُرَاعُ [el-kurâʹ] (غُرَابٌ [ġurâb] vezninde) Koyun ve sığır makûlesinin bacaklarının incerek olan yerine denir ki at kısmında وَظِيفٌ [veżîf] menzilindedir, lisânımızda paça taʹbîr olunur ki mahsûs taʹâmı olur. Ve bu mü΄ennestir; cemʹi أَكْرُعٌ [ekruʹ] ve أَكَارِعُ [ekâriʹ] gelir; ve minhu yukâlu: “أَعْطَى الْعَبْدَ كُرَاعًا فَطَلَبَ ذِرَاعًا” وَهِيَ مِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ بِمَنْزِلَةِ الْوَظِيفِ مِنَ الْفَرَسِ وَهُوَ مُسْتَدَقُّ السَّاقِ Ve

كُرَاعٌ [kurâʹ] Kara taşlık tepenin bir tarafa doğru uzanmış burnuna denir; cemʹi كِرْعَانٌ [kirʹân] gelir, غُرَابٌ [ġurâb] ve غِرْبَانٌ [ġirbân] gibi. Ve her şey΄in ucuna ıtlâk olunur; yukâlu: كُرَاعُ الشَّيْءِ أَيْ طَرَفُهُ ve yukâlu: إِمْشِ فِي كُرَاعِ الطَّرِيقِ أَيْ فِي طَرَفِهِ Ve

كُرَاعٌ [kurâʹ] Cemîʹ at kısmına şâmil ism-i cins olarak müstaʹmeldir; tekûlu: إِحْبِسِ الْكُرَاعَ فِي سَبِيلِ اللهِ أَيِ الْخَيْلَ

Vankulu Lugatı - الكراع maddesi

اَلْكُرَاعُ [el-kurâʹ] (kâf’ın zammıyla) Koyunun ve sığırın bacağının ince yeridir, atta ve devede olan وَظِيفٌ [veżîf] mesâbesindedir ki وَظِيفٌ [veżîf] مُسْتَدَقُّ السَّاقِ [mustedaḵḵu’s-sâḵ]a derler. Ve كُرَاعٌ [kurâʹ] müzekker ve mü΄ennes ve cemʹ istiʹmâl olunur.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı