el-kesaʹ ~ اَلْكَسَعُ

Kamus-ı Muhit - الكسع maddesi

اَلْكَسَعُ [el-kesaʹ] (fethateynle) Şol beyâza denir ki baʹzı atın topuğunda olan sarkık tüylerin uçlarında olur.

اَلْكَسْعُ [el-kesʹ] (kâf’ın fethi ve sîn’in sükûnuyla) El ile yâhûd tabanın göğsüyle bir adamın kıçına vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: كَسَعَهُ كَسْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا ضَرَبَ دُبُرَهُ بِيَدِهِ أَوْ بِصَدْرِ قَدَمِهِ Ve nâka yâhûd dişi geyik kuyruğunu bacağı arasına kıstırmak maʹnâsınadır; yukâlu: كَسَعَتِ النَّاقَةُ أَوِ الظَّبْيَةُ إِذَا أَدْخَلَتَا أَذْنَابَهُمَا بَيْنَ أَرْجُلِهِمَا Ve nâkanın memesinden [süt] henüz tamâmen çekilmeyip bir mikdâr dahi var iken sene-i âtiyede ziyâdece olmak için bakiyye alıkomak maʹnâsınadır; yukâlu: كَسَعَ النَّاقَةَ بِغُبْرِهَا إِذَا تَرَكَ بَقِيَّةً مِنْ لَبَنِهَا فِي خِلْفِهَا يُرِيدُ بِذَلِكَ تَغْزِيرَهَا

اَلْكُسَعُ [el-kusaʹ] (صُرَدٌ [ṡurad] vezninde) Ekmek kırığına denir, كِسَرُ الْخُبْزِ [kiseru’l-ḣubz] maʹnâsına. Ve Yemen’de bir küçük kabîle adıdır yâhûd Benû Šaʹlebe b. Saʹd b. Ḵaysu ʹAylân’dan bir cemâʹattir; Ġâmid b. el-Ḩârišamp; el-Kuseʹî ki nedâmet husûsunda darb-ı meseldir, o cemâʹattendir. Aslı budur ki merkûm bir gün deve raʹy ederken bir mahalde bir aʹlâ kayın ağacına müsâdif olmakla be-gâyet istihsân edip ondan bir yay ve beş dâne ok kesip vâfir zamân çalışıp meyḋâna getirdi. Bir gece bir gömelti içre yaban eşeği şikârına müterassıdan ihtifâ ve tekemmün edip o esnâda nâgâh bir sürü yaban eşekleri zuhûr ve mürûr eylemekle birini nişâne alıp attıkta bir kayaya tesâdüf eylemekle çakmak gibi şerâre zuhûr ettikte hatâ eyledi mülâhazasıyla müte΄essif oldu. Bir sâʹatten sonra bir sürü dahi gelip geçerken kezâlik birine ok salıverdi. O dahi şîve-i sâbık üzere rû-nümûn olup hulâsa okun beşini dahi atıp hâl minvâl-i mesrûd üzere olmakla kemâl-i infiʹâlinden hemân yayı taşa çalıp şikest eyledi. Vaktâ ki sabâh olup geceki attıkları oklara doğru müteveccih oldukta gördü ki her atılan ok bir şikâra isâbet ve baʹde’n-nüfûz taşa dokunur olmakla beş tâne hımâr-ı vahş sergi gibi serilip yatarlar. Bu hâli gördükte kemâl-i te΄essüfünden baş parmağını katʹ edip işbu kıtʹayı inşâd eyledi:

Vankulu Lugatı - الكسع maddesi

اَلْكَسَعُ [el-kesaʹ] (fethateynle) Şol beyâzdır ki atın topuğunda olan saçağın etrâfında olur.

اَلْكَسْعُ [el-kesʹ] (kâf’ın fethi ve sîn’in sükûnuyla) Bir adamın ardını yâ eliyle yâhûd ayağıyla vurmaktır; yukâlu: إِتَّبَعَ فُلَانٌ أَدْبَارَهُمْ يَكْسَعُهُمْ بِالسَّيْفِ مِثْلُ يَكْسَؤُهُمْ أَيْ يَطْرُدُهُمْ وَيُقَالُ وَرَدَتِ الْخُيُولُ يَكْسَعُ بَعْضُهُمْ بَعْضًا Yaʹnî ʹasker birbirin basarak geldi. Ve

كَسْعٌ [kesʹ] Nâkanın memesine soğuk su vurmağa da derler, sütü çekilsin zahrına redd olsun diye. Ve bunu gelecek yıl kuraklık ola diye havf ettiğin zamânda edersin; tekûlu: كَسَعْتُ النَّاقَةَ بِغُبْرِهَا إِذَا ضَرَبْتَ خِلْفَهَا بِالْمَاءِ الْبَارِدِ Ve غُبْرٌ [ġubr] ġayn-ı muʹcemenin zammıyla memede bâkî kalan süt. Ve خِلْفٌ [ḣilf] ḣâ-i muʹcemenin kesriyle meme maʹnâsınadır.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı