en-nifḋ ~ اَلنِّفْضُ

Kamus-ı Muhit - النفض maddesi

اَلنِّفْضُ [en-nifḋ] (nûn’un kesriyle) Bal gömecinde olan arı fazlasına, ʹalâ-kavlin gömeç içre kalan arı ölüsüne denir yâhûd şol bala denir ki ona güve uşmakla bir zarf içre keşkek gibi döküldükten sonra mersin yaprağıyla karıştırılıp arının bal yaptığı mevziʹi suvarlar, tâ ki müceddeden arılar gelip onda bal iʹmâl ederler. ʹAlâ-kavlin bu maʹnâda ḵâf’la نِقْصٌ [niḵṡ]tır.

اَلنَّفَضُ [en-nefaḋ] (fethateynle) مَنْفُوضٌ [menfûḋ] maʹnâsınadır ki ağaçtan ve asmadan düşüp dökülen yaprak ve meyve ve üzüm dânesi makûlesine denir ki birbirini sıkıştırmakla dökülür; yukâlu: تَحْتَ الشَّجَرِ نَفَضٌ كَثِيرٌ وَهُوَ مَا سَقَطَ مِنَ الْوَرَقِ وَالثَّمَرِ وَحَبِّ الْعِنَبِ حِينَ يَأْخُذُ بَعْضُهُ فِي بَعْضٍ

اَلنَّفْضُ [en-nefḋ] (رَفْضٌ [rafḋ] vezninde) Bir nesneyi silkmek maʹnâsınadır; yukâlu: نَفَضَ الثَّوْبَ نَفْضًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا حَرَّكَهُ لِيَنْتَفِضَ Ve davar doğurmak maʹnâsına müstaʹmeldir, gûyâ ki rahimden silker; yukâlu: نَفَضَتِ الْإِبِلُ إِذَا نُتِجَتْ Ve hatunun evlâdı kesîr olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: نَفَضَتِ الْمَرْأَةُ إِذَا كَثُرَ وَلَدُهَا Ve kavmin zâd ve zahîresi tükenmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: نَفَضَ الْقَوْمُ إِذَا ذَهَبَ زَادُهُمْ Ve ekinin en sonra olan sünbülesi çıkmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: نَفَضَ الزَّرْعُ إِذَا خَرَجَ آخِرُ سُنْبُلِهِ Ve asma salkımları çiçek açmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: نَفَضَ الْكَرْمُ إِذَا تَفَتَّحَتْ عَنَاقِيدُهُ Ve bir yerin müştemil olduğu her mahalline ne var ise bilmek için bakıştırmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: نَفَضَ الْمَكَانَ إِذَا نَظَرَ إِلَى جَمِيعِ مَا فِيهِ حَتَّى يَعْرِفَهُ Ve bir nesnenin boyasının birazı gitmek maʹnâsına müstaʹmeldir; نَفَضَ الصِّبْغُ إِذَا ذَهَبَ بَعْضُ لَوْنِهِ Ve Kur΄ân-ı kerîm sûrelerinin mecmûʹunu okumak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: نَفَضَ السُّوَرَ إِذَا قَرَأَهَا Ve sıtma ʹârızası titrettirmek maʹnâsınadır; yukâlu: نَفَضَتْهُ الْحُمَّى إِذَا أَرْعَدَتْهُ Ve her cânibe nazar salmak maʹnâsına müstaʹmeldir; ve minhu tekûlu: إِذَا تَكَلَّمْتَ نَهَارًا فَانْفُضْ أَيِ الْتَفِتْ هَلْ تَرَى مَنْ تَكْرَهُ وَإِذَا تَكَلَّمْتَ لَيْلاً فَاخْفِضْ أَيِ اخْفِضِ الصَّوْتَ Yaʹnî “Gündüz tekellüm eylediğinde gâfil olmayıp mütebassırâne her tarafa bakıp yoklaştırarak tekellüm eyle ki şâyed bîgâne bulunur ve gece tekellüm eyledikte âheste tekellüm eyle şâyed dinler bulunur.”

Vankulu Lugatı - النفض maddesi

اَلنَّفَضُ [en-nefaḋ] (fethateynle) Şol nesnedir ki ağaçtan düşer, gerek yaprak olsun gerek meyve olsun, pes bu فَعَلٌ [faʹal] olur مَفْعُولٌ [mefʹûl] maʹnâsına, قَبَضٌ [ḵabaḋ] gibi مَقْبُوضٌ [maḵbûḋ] maʹnâsına.

اَلنَّفْضُ [en-nefḋ] (nûn’un fethi ve fâ’nın sükûnuyla) Silkmek; yukâlu: نَفَضْتُ الثَّوْبَ وَالشَّجَرَ أَنْفُضُهُ نَفْضًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا حَرَّكْتَهُ لِيَنْتَفِضَ Ve

نَفْضٌ [nefḋ] Bir mekânın her cânibine bakmağa dahi derler; tekûlu: نَفَضْتُ الْمَكَانَ إِذَا نَظَرْتَ جَمِيعَ مَا فِيهِ yukâlu: “إِذَا تَكَلَّمْتَ لَيْلًا فَاخْفُضْ وَإِذَا تَكَلَّمْتَ نَهَارًا فَانْفُضْ” أَيِ الْتَفِتْ هَلْ تَرَى مَنْ تَكْرَهُ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı