اَلنِّهْيَةُ [en-nihyet] (nûn’un kesriyle) ve
اَلنَّهِيَّةُ [en-nehiyyet] (غَنِيَّةٌ [ġaniyyet] vezninde) Nihâyet derecede semiz ve tavlı nâkaya denir; yukâlu: نَاقَةٌ نِهْيَةٌ وَنَهِيَّةٌ إِذَا بَلَغَتْ غَايَةَ السِّمَنِ
اَلنُّهْيَةُ [en-nuhyet] (غُرْفَةٌ [ġurfet] vezninde) İsmdir, bir nesneden geri durdurmağa denir ki yasak taʹbîr olunur. Ve bir nesnenin gâyet ve encâmına denir; yukâlu: بَلَغَ الشَّيْءُ نُهْيَتَهُ أَيْ غَايَتَهُ وَآخِرَهُ Ve yere kakılan kazığın başında olan kertiğe denir ki ona ip geçirilir. Ve ʹakl ve müdrikeye denir, sâhibini kabâyihten nehy eylediği için; cemʹi نُهًى [nuhâ] gelir, مُدْيَةٌ [mudyet] ve مُدًى [mudâ] gibi. Ve نُهَى [nuhâ], هُدًى [hudâ] gibi müfred olur; yukâlu: هُوَ ذُو النُّهْيَةِ وَالنُّهَى وَهُمْ أُولُو النُّهَى أَيِ الْعَقْلِ وَالْعُقُولِ
اَلنُّهْيَةُ [en-nuhyet] (nûn’un zammı ve hâ’nın sükûnuyla) ʹAkl, hıred maʹnâsına. Ve ʹakla نُهْيَةٌ [nuhyet] derler, kabîh nesnelerden nehy ettiği için. Ve
نُهْيَةٌ [nuhyet] Nihâyet maʹnâsına dahi gelir.
اَلنَّهِيَّةُ [en-nehiyyet] (nûn’un fethi ve hâ’nın kesri ve yâ’nın teşdîdiyle فَعِيلَةٌ [faʹîlet] vezni üzere) Şol boğazlanacak devedir ki semiz ola; yukâlu: جَزُورٌ [نَهِيَّةٌ أَيْ] ضَخْمَةٌ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı