ṡifr ~ صِفْرٌ

Kamus-ı Muhit - صفر maddesi

اَلصَّفَرُ [eṡ-ṡafer] (fethateynle) Bir ʹillet adıdır ki insânın karnına ʹârız olup benzini keh-rübâ gibi sarartır. Ve

صَفَرٌ [ṡâfer] Muharrem ayını safer ayına te΄hîr eylemeğe denir. Câhiliyyet’te eşhür-i hurumdan olan muharrem ayında mübâdir oldukları harb ve gârâtı icrâ için tahrîmi safer ayına te΄hîr yaʹnî saferi muharreme bedel ederler idi. Ve minhu’l-hadîsu: “لاَ صَفَرَ” ʹAlâ-kavlin hadîs-i mezkûrda menfî olan صَفَر [ṡafer]den murâd ʹillet-i merkûmedir ki gayre sârî zuʹm ederler idi; وَالْمُرَادُ مِنَ الْحَدِيثِ قَوْلُهُ عَلَيْهِ السَّلاَمُ “لاَ عَدْوَى وَلاَ هَامَةَ وَلاَ صَفَرَ” Ve

صَفَرٌ [ṡafer] ʹAkl ve hûş ve ʹakd ve cezm ve gönül ve kalb ve lübbü’l-kalb maʹnâlarınadır. Ve ʹArablar zuʹmünde bir yılan adıdır ki insânın karnında mütekevvin ve adlâʹa mültasık olup acıktıkta insânın içerisini kavrayıp ısırır. ʹAlâ-kavlin başka bir cânverdir ki kezâlik insânın cevfinde olup acıktıkta eyegü kemiklerinin iç taraflarını ısırır. İnsân acıktıkta içerisinin sızladığı gûyâ ki bundandır. Ve ʹalâ-re΄yîn bir nevʹ kurtçağızdır ki insânın karnında ʹârız olur, صُفَارٌ [ṡufâr] dahi derler. Şârihin beyânına göre murâd solucanlar olacaktır ki süflâdan mündefîʹ olurlar. Ve

صَفَرٌ [ṡafer] Açlığa denir, جُوعٌ [cûʹ] maʹnâsına. Ve şehr-i safer maʹrûftur ki muharrem ʹakibinde olan aydır. Ve bu munsarıftır ve baʹzen memnûʹ olur, ʹalemiyyet ve taglîb-i leyâlî iʹtibârıyla te΄nîs ʹilletlerine mebnî cemʹi أَصْفَارٌ [aṡfâr]dır. Şârih der ki şehr-i mezbûra صَفَرٌ [ṡafer] tesmiyesi خُلُوٌّ [ḣuluvv] maʹnâsındandır, zîrâ eşhür-i mezkûrda ehl-i Mekke etrâfa celb-i zehâyir için münteşir olup Mekke hâlî kalır idi. Ve

صَفَرٌ [Ṡafer] Melel dağlarından bir dağın adıdır. Ve

صَفَرٌ [ṡafer] ve

صُفُورٌ [ṡufûr] Hâlî olmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَفِرَ الْإِنَاءُ صَفَرًا وَصُفُورًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا خَلَا ve yukâlu: صَفِرَتْ وِطَابُ فُلاَنٍ إِذَا مَاتَ

Vankulu Lugatı - صفر maddesi

اَلصُّفْرُ [eṡ-ṡufr] (ṡâd’ın zammı ve fâ’nın sükûnuyla) Tuç ki ondan sahan ve tepsi işlerler. Ve Ebû ʹUbeyde kesrle dahi rivâyet etmiştir. Ve

صِفْرٌ [ṡifr] Hâlîye derler; yukâlu: بَيْتٌ صِفْرٌ عَنِ الْمَتَاعِ أَيْ خَالٍ عَنْهُ وَيُقَالُ رَجُلٌ صِفْرُ الْيَدَيْنِ

اَلصَّفَرُ [eṡ-ṡafer] (fethateynle) Hâlî olmak; yukâlu: صَفِرَ يَصْفَرُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ يُقَالُ نَعُوذُ بِاللهِ مِنْ صَفَرِ الْإِنَاءِ Ve bundan murâd davar helâk olmaktır ki hayvânât helâk olıcak taʹâm kapları boş olur. Ve

صَفَرٌ [ṡafer] Bir ayın adıdır ki muḩarrem ayından sonra gelir. Ve

صَفَرٌ [ṡafer] Şol yılana derler ki ʹArab tâ΄ifesi zuʹm ettiği üzere insânın karnında peydâ olup acıktıkça ısırır. Ve onun ısırmasından hâsıl olan acıya لَذْعٌ [ležʹ] derler. Ve fi’l-hadîsi: “لَا صَفَرَ وَلَا هَامَّةَ” Zâhir budur ki هَامَّةٌ [hâmmet] mîm’in teşdîdiyle هَوَامُّ [hevâmm]ın müfredidir, haşerât maʹnâsınadır. Ve

صَفَرٌ [ṡafer] Nefse ve kalbe dahi ıtlâk olunur; yukâlu: لَا يَلْتَاطُ هَذَا بِصَفَرِي أَيْ لَا يَلْزَقُ بِي Ve إِلْتِيَاطٌ [iltiyâṯ] ṯâ-i mühmele ile muhabbet etmeğe ve taʹalluk etmeğe derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı