اَلصَّلُّ [eṡ-ṡall] (ṡâd’ın fethiyle) Bu dahi müteferrik yağan azca yağmura denir. Ve
صَلٌّ [ṡall] Masdar olur, meşrûbu süzüp durultmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَلَّ الشَّرَابَ صَلًّا إِذَا صَفَّاهُ Ve toprakla karışık galleye su dökmekle topraktan başkaca ayırmak maʹnâsınadır; tekûlu: صَلَلْنَا الْحَبَّ الْمُخْتَلِطَ بِالتُّرَابِ أَيْ صَبَبْنَا فِيهِ مَاءً فَعَزَلْنَا كُلًّا عَلَى حِيَالِهِ Ve dâhiye isâbet eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: صَلَّتْهُمُ الصَّالَّةُ إِذَا أَصَابَتْهُمُ الدَّاهِيَةُ
اَلصِّلُّ [eṡ-ṡill] (ṡâd’ın kesriyle) Şol yılandır ki ona efsûn kâr etmez; yukâlu: إِنَّهَا لَصِلُّ صَفًا إِذَا كَانَتْ مُنْكَرَةً مِثْلَ الْأَفْعَى Ve صَفَا [ṡafâ] kayaya derler. Ve kaçan bir kimse ziyâde zîrek olsa إِنَّهُ لَصِلُّ أَصْلَالٍ derler, yaʹnî hayyâttan bir hayyedir derler, yaʹnî o kimse âfet-i rüzgâr olmada hayyeye teşbîh olunmakla. Ve
صِلٌّ [ṡill] Bir cins ota dahi derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı