اَلصَّقْعُ [eṡ-ṡaḵʹ] (رَقْعٌ [raḵʹ] vezninde) Vurmak, ʹalâ-kavlin başına vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَقَعَهُ صَقْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا ضَرَبَهُ أَوْ عَلَى رَأْسِهِ Ve
صَقْعٌ [ṡaḵʹ] ve
صَقِيعٌ [ṡaḵîʹ] (ṡâd’ın fethiyle) ve
صُقَاعٌ [ṡuḵâʹ] (ṡâd’ın zammıyla) Horoz ötmek maʹnâsınadır; yukâlu: صَقَعَ الدِّيكُ صَقْعًا وَصَقِيعًا وَصُقَاعًا إِذَا صَاحَ Ve
صَقْعٌ [ṡaḵʹ] Bir hayvânın yüzünü yâhûd başını dağlağıyla dağlamak maʹnâsınadır; yukâlu: صَقَعَ الْحِمَارَ بِكَيٍّ إِذَا وَسَمَهُ عَلَى وَجْهِهِ أَوْ رَأْسِهِ Ve eşek yüreği sürerek dağınık zırıltı ile osurmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَقَعَ الْحِمَارُ بِضَرْطَةٍ إِذَا جَاءَ بِهَا مُنْتَشِرَةً رَطْبَةً Ve yere çalmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَقَعَ بِهِ الْأَرْضَ إِذَا صَرَعَهُ Ve gitmek, ʹalâ-kavlin yoldan sapmak yâhûd hayr ve kerem yolundan sapmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَقَعَ الرَّجُلُ إِذَا ذَهَبَ أَوْ عَدَلَ عَنِ الطَّرِيقِ أَوْ عَنِ الطَّرِيقِ الْخَيْرِ وَالْكَرَمِ Ve bir kimseyi yıldırım çalmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَقَعَتْهُ الصَّاقِعَةُ بِمَعْنَى صَعَقَتْهُ الصَّاعِقَةُ
اَلصِّقَاعُ [eṡ-ṡiḵâʹ] (ṡâd’ın kesriyle) Şol bez pâresidir ki onunla nisâ tâ΄ifesi leçeğin yaʹnî çenberin yağdan sakınır. Ve
صِقَاعٌ [ṡiḵâʹ] Kezâlik şol nesneye derler ki nâkanın burnuna bağlarlar, nitekim bâbu’l-cîm’de “د،ر،ج” tefsîrinde mürûr etmiştir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı