اَلْعَرْصُ [el-ʹarṡ] (ʹayn’ın fethiyle) عَرْسٌ [ʹars] maʹnâsınadır ki hânenin bir köşesine arkuru çekilen duvara denir, niteki mâddesinde tafsîl olundu. Muhaddisler lahn edip bunu ḋâd-ı muʹceme ile zabt ederler. Mü΄ellifin murâdı işbu hâdîse telmîhtir: ḣقَالَتْ عَائِشَةُ رَضِيَ اللهُ عَنْهَا نَصَبْتُ عَلَى بَابِ حُجْرَتِي عَبَاءَةً مَقْدَمَهُ مِنْ غَزَاةِ خَيْبَرَ أَوْ تَبُوكٍ فَهَتَكَ الْعَرْصَ حَتَّى وَقَعَ بِالْأَرْضِḢ Ve
عَرْصٌ [ʹarṡ] Vasf olur, pek çakıp yalabıyan şimşeğe denir, ke-mâ se-yuzkeru. Ve sehâbda muttasıl şimşek çakmak maʹnâsına masdar olur; yukâlu: عَرَصَتِ السَّمَاءُ عَرْصًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا دَامَ بَرْقُهَا Ve deve muztarib ve bî-karâr olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَرَصَ الْبَعِيرُ إِذَا اضْطَرَبَ
اَلْعَرَصُ [el-ʹaraṡ] (fethateynle) Sürûr maʹnâsına; yukâlu: عَرِصَ الرَّجُلُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا نَشِطَ Ve bu Ferrâ rivâyetidir. Ve
عَرَصٌ [ʹaraṡ] Ot yaşlıktan yaramaz râyiha bağlamağa dahi derler; yukâlu: عَرِصَ النَّبْتُ عَرَصًا إِذَا خَبُثَ رِيحُهُ مِنَ النَّدَى
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı