وَرْقٌ [Verḵ] (وَعْدٌ [vaʹd] vezninde) Esmâdandır: Muḩammed b. ʹAbdullâh b. Ḩamdeveyh b. Verḵ muhaddistir. Ve
وَرْقٌ [verḵ] Masdar olur, ağaç yapraklanmak maʹnâsına; yukâlu: وَرَقَ الشَّجَرُ وَرْقًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا ظَهَرَ وَرَقُهُ
اَلْوَرَقَةُ [el-vereḵat] (fethateynle) Vâhidi, bir yaprak maʹnâsına. Ve
وَرَقٌ [veraḵ] Müdevver olan kana dahi derler bir damla ola, baʹdehu بَصِيرَةٌ [beṡîret] derler ki deve tabanı mikdârı ola, baʹdehu جَدِيَّةٌ [cediyyet] derler ki ondan ziyâde ola baʹdehu إِسْبَاءَةٌ [isbâ΄et] derler kesr-i hemze ile istidâret mertebesinden çıkıp uzanmış olursa ki cemʹi أَسَابِيُّ [esâbiyy]dir. Ve Ebû Yûsuf eyitti: وَرَقٌ [verak] kavmin tâze civân olanlarına dahi derler. Ve
وَرَقٌ [veraḵ] Mâla dahi derler gerek dirhem olsun gerek gayrı olsun.
اَلرِّقِينَ [er-riḵîn] (râ’nın kesriyle) Cemʹi, sikke vurulmuş akçeler maʹnâsına, إِرَةٌ [iret] ile إِرِينَ [irîn] gibi. Ve إِرَةٌ [iret] âteş maʹnâsınadır; minhu kavluhum: “إِنَّ الرِّقِينَ تُغَطِّي أَفَنَ الْأَفِينَ”“Akçe ahmak olanların hamâkatin setr eder.” Ve أَفَنٌ [efen] hemzenin ve fâ’nın fethiyle zaʹf-ı re΄ye derler. Ve hâlet-i refʹinde vâv’la getirip هَذِهِ الرِّقُونَ dersin. Ve
وَرِقٌ [veriḵ]te üç lügat vardır Ferrâ rivâyeti üzere ki biri وَرِقٌ [veriḵ]tir vâv’ın fethi ve râ’nın kesriyle, nitekim mürûr etti. Ve biri dahi وَرْقٌ [verḵ]tır vâv’ın fethi ve râ’nın sükûnuyla. Ve biri dahi وِرْقٌ [virḵ]tir vâv’ın kesri ve râ’nın sükûnuyla,كَبِدٌ [kebid] ve كَبْدٌ [kebd] ve كِبْدٌ [kibd] gibi,كَلِمَةٌ [kelimet] ve كِلْمَةٌ [kilmet] ve كَلْمَةٌ [kelmet] gibi, zîrâ ʹArab tâyifesinden baʹzı râ’nın kesrini vâv’a nakl eder, tahfîften sonra ve baʹzı hâli üzere terk eder.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı