ummeti ~ أُمَّتِ

Kamus-ı Muhit - أمت maddesi

اَلْأَمْتُ [el-emt] (hemzenin fethi ve mîm’in sükûnuyla) حَزْرٌ [ḩazr] ve takdîr maʹnâsınadır ki bir nesneyi iʹmâle şürûʹ eylemezden mukaddem tahmîn ve endâze eylemekten ʹibârettir, ölçünmek ve kesimlemek ve oranlamak taʹbîr olunur; yukâlu: أَمَتَ الشَّيْءَ أَمْتًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا قَدَّرَهُ وَحَزَرَهُ Ve kasd eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَمَتَهُ إِذَا قَصَدَهُ Ve

أَمْتٌ [emt] Mürtefiʹ mahalle denir, cây-ı bülend maʹnâsına. Ve küçük tepelere ve höyüklere denir, تِلاَلٌ صِغَارٌ maʹnâsına. Ve baʹzı yerde olan inişlik ve yokuşluk ve alçaklık ve yüksekliğe denir ki büğrü ve nâ-hemvâr olur; yukâlu: بِالْمَكَانِ أَمْتٌ أَيِ انْخِفَاضٌ وَارْتِفَاعٌ Ve mutlakan bir nesnenin zât ve halîkasında olan ihtilâfa denir ki baʹzı yeri baʹzına muhâlif olmaktan ʹibârettir, baʹzı yeri yüksek ve baʹzı yeri alçak yâhûd tûl ve kasr makûlesi ihtilâf gibi. Cemʹi إِمَاتٌ [imât] gelir hemzenin kesriyle ve أُمُوتٌ [umût] gelir hemzenin zammıyla. Ve

أَمْتٌ [emt] Zaʹf ve vehn maʹnâsınadır; tekûlu: سِرْنَا سَيْرًا لاَ أَمْتَ فِيهِ أَيْ لاَ ضْعَفَ وَلاَ وَهْنَ Ve tarîka-i hasene maʹnâsınadır. Ve

أَمْتٌ [emt] Bir nesnenin sûretinde olan eğrilik ve kaçıklık makûlesi ʹayb ve nakîsaya denir, gerek ağızda ve gerek sevb ve hacer makûlesi nesnelerde olsun; yukâlu: بِهِ أَمْتٌ أَيْ عِوَجٌ Ve

أَمْتٌ [emt] Bir yerin baʹzı mahallinin toprağı kalın ve baʹzı yerinin yufka ve ince olması hâletine denir. Ve

أَمْتٌ [emt] Şekk ve şübhe maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: اَلْخَمْرُ حَرُمَتْ لاَ أَمْتَ فِيهَا أَيْ لاَ شَكَّ فِي حُرْمَتِهَا Mü΄ellif misâl-i mezbûr ile işbu: “إِنَّ اللهَ حَرَّمَ الْخَمْرَ فَلاَ أَمْتَ فِيهَا” hadîsine telmîh eylemiştir. Ve bu, maʹnâ-yı evvel ferʹidir.

Vankulu Lugatı - أمت maddesi

أُمَّتِ [ummeti] (hemzenin zammı ve mîm’in teşdîdi ve tâ’nın kesri üzere binâsıyla) أُمِّي [ummî] maʹnâsınadır; yukâlu: يَا أُمَّتِ لَا تَفْعَلِيve يَا أَبَتِ افْعَلْ ʹAlâmet-i te΄nîsi yâ-yı izâfetten bedel kılıp hâlet-i vakfta hâ ile vakf edersin.

اَلْأَمْتُ [el-emt] (hemzenin fethi ve mîm’in sükûnuyla) Mekân-ı mürtefiʹ maʹnâsına. Ve

أَمْتٌ [emt] Ufacık tepeciklere dahi derler; kâlallâhu taʹâlâ: ﴿لَا تَرٰى فِيهَا عِوَجًا وَلَا أَمْتًا﴾ (طه 107) Yaʹnî “Onda iniş yokuş yoktur.” Ve yukâlu: إِمْتَلَأَ السِّقَاءُ فَمَا بِهِ أَمْتٌ Yaʹnî “Kırba doludur, onun boş yeri ve nâ-hemvâr yeri yoktur.” Ve

أَمْتٌ [emt] Kasd ve takdîr maʹnâsına da gelir; yukâlu: أَمَتُّ الشَّيْءَ أَمْتًا أَيْ قَصَدْتُهُ وَقَدَّرْتُهُ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı