اَلْإِعَاهَةُ [el-iʹâhet] (إِقَامَةٌ [iḵâmet] vezninde) ve
اَلتَّعْوِيهُ [et-taʹvîh] (تَفْعِيلٌ [tefʹîl] vezninde) Bir adamın mevâşîsine yâhûd mezrûʹuna âfet uğramak maʹnâsınadır; yukâlu: أَعَاهَ الْقَوْمُ وَعَوَّهُوا إِذَا أَصَابَتْ مَاشِيَتَهُمْ أَوْ زَرْعَهُمُ الْعَاهَةُ Ve
تَعْوِيهٌ [taʹvîh] Yolcu gece âhirinde konmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَوَّهُوا إِذَا عَرَّسُوا Ve bir yerde muhtebes olup kalmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَوَّهَ فُلَانٌ إِذَا احْتَبَسَ فِي مَكَانٍ Ve merkeb sıpasını عَوْه عَوْه diye çağırmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَوَّهَ الْجَحْشَ إِذَا دَعَاهُ بِقَوْلِهِ عَوْه عَوْه
اَلْإِعَاهَةُ [el-iʹâhet] (hemzenin kesriyle) Kavmin davarına âfet erişmek; yukâlu: أَعَاهَ الْقَوْمُ إِذَا أَصَابَتْ مَاشِيَتَهُمُ الْعَاهَةُ Ve Umevî eyitti: أَعْوَهَ الْقَوْمُ dahi derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı