el-ḩaṯmet ~ اَلْحَطْمَةُ

Kamus-ı Muhit - الحطمة maddesi

اَلْحَطْمَةُ [el-ḩaṯmet] (ḩâ’nın fethi ve zammıyla) ve

اَلْحَاطُومُ [el-ḩâṯûm] Kurak ve kıtlık yıla ıtlâk olunur; yukâlu: أَصَابَتْهُمْ حَطْمَةٌ وَحَاطُومٌ أَيْ سَنَةٌ شَدِيدَةٌ Ve

حَاطُومٌ [ḩâṯûm] Taʹâmı hazm ettirici güvârâ nesneye denir; yukâlu: نِعْمَ حَاطُومُ الطَّعَامِ اَلْبِطِّيخُ أَيِ الْهَاضُومُ

اَلْحِطْمَةُ [el-ḩiṯmet] (ḩâ’nın kesriyle) ve

اَلْحُطَامَةُ [el-ḩuṯâmet] (ثُمَامَةٌ [šamp;umâmet] vezninde) Kırılmış nesneye denir ki kırık taʹbîr olunur; yukâlu: هَذَا حِطْمَتُهُ وَحُطَامَتُهُ وَهِيَ مَا تَحَطَّمَ مِنْ ذَلِكَ Ve حِطْمَةٌ [ḩiṯmet] lafzının cemʹi حِطَمٌ [ḩiṯam]dır,كِسْرَةٌ [kisret] ve كِسَرٌ [kiser] gibi; ve minhu yukâlu: صَعْدَةٌ حِطَمٌ بِاعْتِبَارِ الْأَجْزَاءِ Yaʹnî her cüz΄ü iʹtibârıyla cemʹ ile vasf olundu.

اَلْحُطَمَةُ [el-ḩuṯamet] (هُمَزَةٌ [humezet] vezninde) Çok deve sürüsüne ve çok koyun ve keçi sürüsüne denir, uğradıkları nesneleri حَطْمٌ [ḩaṯm] eyledikleri için. Ve pek şiddetli âteşe denir. Ve cehennem esmâsındandır, ʹalâ-kavlin bir kapısının ismidir, derûnuna ilkâ olunanları kesr eylediği için ıtlâk olundu. Ve şol merhametsiz ve şefkatsiz seng-dil çobana denir ki mevâşîyi şiddetle zecr ve darb ederek birbirine katıp kırıp geçirir ola ve ona حُطَمٌ [ḩuṯam] dahi denir,صُرَدٌ [ṡurad] vezninde ve minhu’l-hadîsu: “شَرُّ الرِّعَاءِ اَلْحُطَمَةُ” أَيِ الرَّاعِي اَلظَّلُومُ لِلْمَاشِيَةِ يَهْشِمُ بَعْضَهَا بِبَعْضٍ Ve bu hadîs-i sahîh olmakla Cevherî وَفِي الْمَثَلِ ʹibâretiyle darb-ı mesel olarak îrâd eylemesi vehmdir. Mütercim der ki hadîs olmak mesel olmağa münâfî değildir. “اَلْآنَ حَمِيَ الْوَطِيسُ” gibi. Hattâ Nihâye’de mesel-i madrûb olduğu musarrahtır ve Zemaḣşerî Mustaḵṡâ’da sebt eylemiştir. Ve

حُطَمَةُ [Ḩuṯamet] Esâmîdendir: Ḩuṯame b. Muḩârib dâ΄imâ zırh işler zırhçı bir adam idi,دُرُوعٌ حُطَمِيَّاتٌ ona mensûbdur yâhûd süyûfu kesr eden kavî ve metîn zırhlar demektir yâhûd bâfteleri enli ağır zırhlara ıtlâk olunur.

Vankulu Lugatı - الحطمة maddesi

اَلْحَطْمَةُ [el-ḩaṯmet] (ḩâ’nın fethi ve ṯâ’nın sükûnuyla) Kıtlık yılı; yukâlu: أَصَابَتْهُمْ حَطْمَةٌ أَيْ سَنَةٌ وَجَدْبٌ Ve

حَطْمَةُ السَّيْلِ [ḩaṯmetu’s-seyl] Selin defʹaten gelmesi طَحْمَةُ السَّيْلِ [ṯaḩmetu’s-seyli] gibidir veznen ve maʹnen.

اَلْحُطَمَةُ [el-ḩuṯamet] (ḩâ’nın zammı ve ṯâ’nın fethiyle) Esmâ΄-i nârdandır, zîrâ nâr kendiye ilkâ olunan nesneyi kesr edip zâyiʹ eder. Ve

حُطَمَةٌ [ḩuṯamet] Kesîrü’l-ekl olan kimseye de derler; yukâlu: رَجُلٌ حُطَمَةٌ إِذَا كَانَ كَثِيرَ الْأَكْلِ Ve

حُطَمٌ [ḩuṯam] ve

حُطَمَةٌ [ḩuṯamet] Hayvâna şefkati az olan kimseye de derler, şöyle ki hayvânâtı zecr edip birbirine katmakla münkesir kıla. Ve fi’l-meseli: “شَرُّ الرِّعَاءِ الْحُطَمَةُ” Ve رِعَاءٌ [riʹâ΄] râ’nın kesriyle رَاعِي [râʹî]nin cemʹidir, çoban maʹnâsına. Ve

حُطَمَةٌ [ḩuṯamet] Elliden yüze varınca olan deve sürüsü. Ve bunlara حُطَمَةٌ [ḩuṯamet] dediler, her neye uğrarlar ise münkesir kıldıklarından ötürü.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı