eş-şeheb ~ اَلشَّهَبُ

Kamus-ı Muhit - الشهب maddesi

اَلشَّهَبُ [eş-şeheb] (fethateynle) ve

اَلشُّهْبَةُ [eş-şuhbet] (جُرْعَةٌ [curʹat] vezninde) Câ-be-câ karamtık olan aklığa denir, kır atın levni gibi; ve yukâlu: شَهُبَ وَشَهِبَ شُهْبَةً وَشَهَبًا مِنَ الْبَابِ الْخَامِسِ وَالرَّابِعِ وَهُوَ بَيَاضٌ يَصْدَعُهُ سَوَادٌ Yaʹnî aralığına siyâh tahallül eden aklıktır, levn-i mezbûr gibi; Türkîde ona kır ve kırçıl taʹbîr olunur. Lâkin Miṡbâḩ’ta شَهَبٌ [şeheb] masdar ve شُهْبَةٌ [şuhbet] ism olmak üzere mersûmdur.

اَلشَّهْبُ [eş-şehb] (ضَرْبٌ [ḋarb] vezninde) Bir nesneyi ıssı yâ soğuk çalmakla rengini tagyîr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: شَهَبَهُ الْحَرُّ أَوِ الْبَرْدُ شَهْبًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا لَوَّحَهُ وَغَيَّرَ لَوْنَهُ Ve kıtlık ve kurak olan sene nâsın devâbb ve mevâşîlerini açlıktan kırıp geçirmek maʹnâsınadır; yukâlu: شَهَبَتِ السَّنَةُ الْقَوْمَ إِذَا جَرَّدَتْ أَمْوَالَهُمْ لِشِدَّةِ الْجَدْبِ فِيهَا Burada tecrîd, istîsâl maʹnâsınadır; yukâlu: جَرَّدَتْهُمُ السَّنَةُ أَيِ اسْتَأْصَلَهُمْ Ve

شَهْبٌ [şehb] Şol dağa ıtlâk olunur ki üzerini kar basıp bürümekle kubbe-i sîmîn gibi görüne.

اَلشُّهُبُ [eş-şuhub] (zammeteynle كُتُبٌ [kutub] vezninde) شِهَابٌ [şihâb]ın cemʹidir ki zikr olundu. Ve

شُهُبٌ [şuhub] دَرَارِيٌّ [derâriyy] maʹnâsınadır ki ziyâdesiyle berrak olan kevkeblerdir, murâd sebʹa-i seyyâredir. Ve her aydan üç geceye شُهُبٌ [şuhub] ıtlâk olunur ki murâd leyâlî-i bîzdır.

Vankulu Lugatı - الشهب maddesi

اَلشُّهُبُ [eş-şuhub] (zammeteynle) ve

اَلشُّهْبَانُ [eş-şuhbân] (şîn’in zammı ve hâ’nın sükûnuyla) شِهَابٌ [şihâb]ın cemʹi gelir, mislu: حِسَاب [ḩisâb] ve حُسْبَان

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı