اَلْفِتَانُ [el-fitân] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) Pâlân üzere örttükleri meşin pâlân örtüsüne denir.
اَلْفَتَّانُ [el-fettân] (شَدَّادٌ [şeddâd] vezninde) ve
اَلْفَاتِنُ [el-fâtin] Uğruya denir; yukâlu: رَجُلٌ فَتَّانٌ وَفَاتِنٌ أَيْ لِصٌّ Ve şeytâna denir. Ve
فَتَّانٌ [fettân] Kuyumcuya denir, izâbe-i zeheb eylediği için; yukâlu: هُوَ فَتَّانٌ أَيْ صَائِغٌ
اَلْفِتَانُ [el-fitân] (fâ’nın kesriyle) Şol deridir ki pâlân üzerine örterler, غِشَاءُ رَحْلٍ maʹnâsına. Ve bu makâmda sâhib-i Ṡurâḩفِتَانٌ [fitân] bi’l-kesri “gılâf ez-pûst ki der-pây keşend” dediği galat olduğu zâhir olur, gûyâ ki ḩâ΄-i mühmele ile olan رَحْلٌ [raḩl]ı cîm’le tevehhüm etmiştir.
اَلْفَتَّانُ [el-fettân] (fâ’nın fethi ve tâ’nın teşdîdiyle) Kuyumcu, صَائِغٌ maʹnâsına. Ve
فَتَّانٌ [fettân] Şeytân maʹnâsına dahi gelir. Ve fi’l-hadîsi: “اَلْمُؤْمِنُ أَخُو الْمُؤْمِنِ يَسَعُهُمَا الْمَاءُ وَالشَّجَرُ وَيَتَعَاوَنَانِ عَلَى الْفَتَّانِ” fâ’nın fethi ve zammı ile. Fethle olan rivâyete nazaran فَتَّانٌ [fettân] müfred olur ve zammla olana nazar cemʹ olur, yaʹnî şeyâtîne muhâlefette birbirine yardım ederler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı