اَلْمَسَكَةُ [el-meseket] (fetehâtla) Yeni doğmuş çocuğun ve at kulununun çehrelerinde olan kabuk gibi yufka dericiğe denir. Ve kuyu kazılacak pek ve muhkem yere, ʹalâ-kavlin şol pek yerde vâkiʹ kesme kuyuya denir ki içerisi taşla örülüp yapılmağa muhtâc olmaya. Bu iki maʹnâda mîm’in zammıyla da câ΄izdir. Ve dilîr ve bahâdır adama ıtlâk olunur; yukâlu: حَسَكَةٌ مَسَكَةٌ أَيْ شُجَاعٌ
اَلْمُسْكَةُ [el-musket] (غُرْفَةٌ [ġurfet] vezninde) Kendisine temessük olunacak şey΄e denir; tekûlu: لِي فِيهِ مُسْكَةٌ أَيْ مَا أَتَمَسَّكُ بِهِ Ve imsâk-ı beden edecek ekl ve şürbe müteʹallik gıdâya denir ki bedel-i mâ-yutehallel taʹbîr olunur, ʹalâ-kavlin geçinecek kadar kût ve gıdâya ıtlâk olunur; yukâlu: مَا لَهُ مُسْكَةٌ وَهِيَ مَا يُمْسِكُ الْبَدَنَ مِنَ الْغِذَاءِ وَالشَّارِبِ أَوْ مَا يُتَبَلَّغُ بِهِ مِنْهُمَا Ve ʹakl-ı vâfire ve zihn-i kâmile ıtlâk olunur ki nâ-şâyân aʹmâlden imsâk eder; cemʹi مُسَكٌ [musek]tir, صُرَدٌ [ṡurad] vezninde; yukâlu: إِنَّهُ لَذُو مُسْكَةٍ أَيْ عَقْلٍ وَافِرٍ Ve buhl ve hisset maʹnâsınadır; bunda zammeteynle de câ΄izdir. Ve mürâcaʹat olunacak hayr ve fâ΄ideye denir, ke-mâ se-yuzkeru.
اَلْمِسِّيكُ [el-missîk] (سِكِّيتٌ [sikkît] vezninde) ve
اَلْمُسَكَةُ [el-museket] (هُمَزَةٌ [humezet] vezninde) ve
اَلْمُسُكُ [el-musuk] (عُنُقٌ [ʹunuḵ] vezninde) Bunlar da bahîl ve mümsik şahsa denir; yukâlu: رَجُلٌ مِسِّيكٍ وَمُسَكَةٌ وَمُسُكٌ أَيْ بَخِيلٌ Ve
مِسِّيكٌ [missîk] Çok su alan kırbaya ıtlâk olunur; yukâlu: سِقَاءٌ مِسِّيكٌ أَيْ كَثِيرُ الْأَخْذِ لِلْمَاءِ Ve
مُسَكَةٌ [museket] (هُمَزَةٌ [humezet] vezninde) Şol eli kuvvetli zûr-dest adama denir ki bir nesneyi tutup zabt eyledikte bir kimse onu elinden kurtarmağa kâdir olmaya; yukâlu: رَجُلٌ مُسَكَةٌ إِذَا أَمْسَكَ بِشَيْءٍ لَمْ يُقْدَرْ عَلَى تَخْلِيصِهِ مِنْهُ Bunun cemʹi مُسَكٌ [musek]tir, صُرَدٌ [ṡurad] vezninde.
اَلْمَسَكَةُ [el-meseket] (fethateynle) Vâhidi, zikr olunan bileziklerin biri maʹnâsına.
اَلْمُسْكَةُ [el-musket] (mîm’in zammı ve sîn’in sükûnuyla) Bakiyye maʹnâsına; yukâlu: فِيهِ مُسْكَةٌ مِنْ خَيْرٍ أَيْ بَقِيَّةٌ Ve
مُسْكَةٌ [musket] Kezâlik şol kuyuya derler ki yeri berk olmağın içi taşla örülmemiş ola.
اَلْمُسَكَةُ [el-museket] (mîm’in zammı ve sîn’in fethiyle هُمَزَة [humezet] vezni üzere) Bahîl maʹnâsına. Baʹzılar eyitti: مُسَكَةٌ [museket] şol kimsedir ki ulaştığı nesne elinden halâs olmaya.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı