اَلْغَسِيلُ [el-ġasîl] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) ve
اَلْمَغْسُولُ [el-maġsûl] Yaykanmış nesneye denir; cemʹi غَسْلَى [ġaslâ] ve غُسَلَاءُ [ġuselâ΄] gelir, قَتْلَى [ḵatlâ] ve قُتَلَاءُ [ḵutelâ΄] gibi, mü΄ennesinde غَسِيلٌ [ġasîl] ve غَسِيلَةٌ [ġasîlet] denir. Şârih der ki egerçi faʹîl bi-maʹnâ mefʹûlde tezkîr ve te΄nîs müsâvîdir, lâkin bunda galebe-i ismiyyetle tâ΄ dâhil olan sıfat mecrâsına icrâ olundu, نَطِيحَةٌ [naṯiḩat] gibi. Ve bunun cemʹi غُسَالَى [ġusâlâ] gelir, سُكَارَى [sukârâ] gibi.
اَلْمَغْسُولُ [el-maġsûl] (mîm’in fethi ve sîn’in zammı ve meddiyle) Bi-maʹnâhu; yukâlu: مِلْحَفَةٌ غَسِيلٌ وَرُبَّمَا قَالُوا غَسِيلَةٌ يُذْهَبُ بِهَا مَذْهَبَ النُّعُوتِ نَحْوَ النِّطِّيحَةِ Yaʹnî galebe-i ismiyyetle tâ dâhil olan sıfât mecrâsına cârî olmuştur, egerçi faʹîl bi-maʹnâ mefʹûldür, tezkîr ve te΄nîs berâber olmak gerektir. Ve مِلْحَفَةٌ [milḩafet] mîm’in kesriyle çârşeb maʹnâsınadır.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı