اَلْكَيْدُ [el-keyd] (kâf’ın fethi ve yâ’nın sükûnuyla) Mekr etmek maʹnâsınadır; yukâlu: كَادَهُ يَكِيدُهُ كَيْدًا Ve
اَلْمَكِيدَةُ [el-mekîdet] (mîm’in fethi ve kâf’ın kesriyle) Kezâlik mekr etmek maʹnâsınadır. Ve
اَلْمُكَايَدَةُ [el-mukâyedet] (mîm’in zammı ve yâ’nın fethiyle) Bi-maʹnâhâ eyzan. Ve gâh olur ki harbe كَيْدٌ [keyd] derler; yukâlu: غَزَا فُلَانٌ فَلَمْ يَلْقَ كَيْدًا Yaʹnî “Harbe erişmedi.” Ve
مُكَايَدَةٌ [mukâyedet] Muʹâlece maʹnâsına dahi gelir; yukâlu: هُوَ يَكِيدُ بِنَفْسِهِ أَيْ يَجُودُ بِهَا Yaʹnî “Nefsini bezl eder.” Ve gurâbın çağırmakta cidd ve cehd etmesine dahi كَيْدٌ [keyd] derler. Ve kusmağa ve ʹavret hayz görmeğe dahi كَيْدٌ [keyd] derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı