el-mikyel ~ اَلْمِكْيَلُ

Kamus-ı Muhit - المكيل maddesi

اَلْمِكْيَلُ [el-mikyel] (مِنْبَرٌ [minber] vezninde) ve

اَلْمِكْيَالُ [el-mikyâl] (مِحْرَابٌ [miḩrâb] vezninde) ve

اَلْمِكْيَلَةُ [el-mikyelet] (مِكْنَسَةٌ [mikneset] vezninde) كَيْلٌ [keyl] gibi ölçeğe denir; yukâlu: أَخَذَهُ بِالْكَيْلِ وَالْمِكْيَلِ وَالْمِكْيَالِ وَالْمِكْيَلَةِ وَهُوَ مَا كِيلَ بِهِ

اَلْكَيْلُ [el-keyl] (سَيْلٌ [seyl] vezninde) ve

اَلْمَكَالُ [el-mekâl] (مَقَالٌ [meḵâl] vezninde) ve

اَلْمَكِيلُ [el-mekîl] (مَسِيْلٌ [mesîl] vezninde) Ölçmek maʹnâsınadır; yukâlu: كَالَ الطَّعَامَ يَكِيلُ كَيْلًا وَمَكَالًا وَمَكِيلًا إِذَا وَزَنَهُ بِالْكِيلَةِ ve yukâlu: كَالَهُ طَعَامًا وَكَالَ لَهُ طَعَامًا بِمَعْنًى Yaʹnî mefʹûleyne taʹdiye edip ve baʹzen mefʹûl-i evvele lâm dâhil olur, pes كَالَهُ طَعَامًا kavli “Ona buğday ölçtü ki ona ölçek ile yâhûd ölçerek buğday verdi” demek olur, hattâ Râġib كِلْتُهُ الطَّعَامَ إِذَا أَعْطَيْتَهُ كَيْلًا ʹibâretiyle resm eylemekle tazmîn bâbından olduğu telmîh eylemiştir. Ve كَالَ لَهُ طَعَامًا kavli “Ona vermek için buğday ölçtü” demektir. Pes Beyḋâvî merhûmun sûre-i mutaffifîn evvelinde hazf ve îsâlden ʹadd eylemesine hâcet kalmaz, niteki ʹİṡâm dahi lügatte lâm’dan mücerreden vürûdunu tasrîh eylemiştir, fe’lyunzar. Ve

كَيْلٌ [keyl] مِكْيَالٌ [mikyâl] gibi ölçeğe de ıtlâk olunur. Ve akçeyi vezn eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: كَالَ الدَّرَاهِمَ إِذَا وَزَنَهَا Ve çakmaktan âteş çıkmayıp âteşsiz olmak maʹnâsına müstaʹmeldir, çakmaktan murâd aʹrâbın ağaçtan olan çakmağıdır. Âteş yerine hurde ḩukâkeleri çıkmak mülâbesesiyle istiʹmâl olundu; yukâlu: كَالَ الزَّنْدُ إِذَا كَبَا Ve bir nesneyi bir nesneye kıyâs eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir, gûyâ ki onun ölçeğine tevfîk eder; yukâlu: كَالَ الشَّيْءَ بِالشَّيْءِ إِذَا قَاسَهُ بِهِ Ve

كَيْلٌ [keyl] Çakmak çakılırken sıçrayan hurde hurde pârelerine ıtlâk olunur. Ve ʹArablar هَذَا طَعَامٌ لَا يَكِيلُنِي derler لَا يَكْفِينِي كَيْلُهُ manâsını murâd ederler ki tazmîni mutazammındır. Ve “إِذَا طَلَعَ سُهَيْلٌ رُفِعَ كَيْلٌ وَوُضِعَ كَيْلٌ” derler, yaʹnî Süheyl yıldızı doğdukta ölçeğin biri refʹ ve biri vazʹ olunur ki harâret-i havâ zâ΄il olup bürûdetin ʹârız olmasını murâd ederler.

Vankulu Lugatı - المكيل maddesi

اَلْمَكِيلُ [el-mekîl] (mîm’in fethi ve kâf’ın kesri ve meddiyle) Bi-maʹnâhu kezâlik; tekûlu: كِلْتُ الطَّعَامَ كَيْلًا وَمَكَالًا وَمَكِيلًا Lâkin مَكِيلًا gelmesi şâzzdır, zîrâ bâb-ı sânîden masdar-ı mîmî feth-i ʹayn’la gelir; yukâlu: مَا فِي بُرِّكَ مَكَالٌ ve gâh olur مَكِيلٌ [mekîl] dahi derler, مَحِيصٌ [meḩîṡ] gibi, Aḣfeş rivâyeti üzere. Ve كِيلُ الطَّعَامُ dahi derlerkâf’ın kesri ve meddiyle binâ΄-i mechûl üzere ve eger dilersen kâf’ı mazmûm kılıp yâ’yı meksûr kılarsın. Ve baʹzılar كُولَ الطَّعَامُ وَبُوعَ وَاصْطُودَ الصَّيْدُ وَاسْتُوقَ مَالُهُ derler. Ve إِسْتِيَاقٌ [istiyâḵ] sürüp alıp gitmeğe derler. Bu kelimelerde yâ vâv’a dönmüştür, zîrâ yâ΄-i sâkine harf-i mazmûmdan sonra vâkiʹ olmaz. Ve كَيْلٌ [keyl] çakmaktan od çıkmamağa dahi derler; yukâlu: كَالَّ الزَّنْدُ يَكِيلُ إِذَا لَمْ يُخْرِجْ نَارًا

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı